Bu dünyada iç içe girmiş birden fazla kimlik veya statüye sahibiz. Müslümanız, insanız, vatandaşız, diyelim ki aile reisiyiz, memuruz, esnafız, bir derneğin, bir fikrin mensubuyuz, vs… Bütün bu kimlik veya statülerin bize yüklediği görevler ve sorumluluklar vardır. Yükümlülüklerimizi yerine getirmek, netice almak, muvaffak olmak için, yapmamız gerekenleri önemine göre sıralar, bazılarına öncelik veririz.
Şu halde “önceliklerin belirlenmesi”, kimliklerimizin bize yüklediği sorumluluklar ile hedeflediği neticeyi dikkate almak suretiyle yapılan şuurlu bir tercih ve sıralama eylemidir. Kendimiz olmayı, sorumluluklarımızı bilmeyi, neticeyi gözetmeyi, akletmeyi ve nihayet standart ölçüleri gerektirir.
Tek tek isimlendirilmekle beraber, sahip olduğumuz kimlikler uygulamada iç içedir ve her birinin önceliklerinin farklı olması, hatta bazen bu önceliklerin çakışması, yine uygulamada temel bir kimliğin belirleyiciliğini zaruri kılar. Bizim temel kimliğimiz ilk ve en kapsayıcı çerçeveyi oluşturduğu için müslümanlığımızdır. Yani kim ve ne olursak olalım, önceliklerimizi belirlerken müslüman kimliğimizin icaplarını esas almak, bunun ölçülerini hesaba katmak, bütün tutum ve davranışlarımızın bu çerçevede kalmasına özen göstermek zorundayız.
Çünkü müslümanlığımız “asıl”, diğer kimliklerimiz “fer” (birinci derecede önem taşımayan) hükmündedir.
Öyleyse birinci ve değişmeyen önceliğimiz, bütün davranışlarımızın, bu arada her konudaki önceliklerimizin “din”in kriterlerine göre belirlenmesi gerektiğini bilmek, İslam kimliğini kuşanmak, yani “müslüman olmak” ve “müslüman olmayı sürdürmek”tir.
(Ali Yurtgezen, Semerkand Dergisi’nden…)