Abdülhay El-Kettânî Hayatı Ve Eserleri
I. Kettânî Ailesi Ve Kettâniyye Tarikatı
Kettânî ailesi İdrisî şeriflerinden Fas'in önemlivemeşhurbirailesi-dir. Hz. Ali'ye (ra) varan nesep zincirleri şu şekildedir: Muhammed Abdülhayb. Abdülkebîr(ö. 1333/1915) b. Muhammed (ö. 1289/1872) b. Abdülvâhid (ö. 1234/1819) b. Ahmed (ö. 1244/1828) b. Abdülvâhid (ö. 1203/1789) b. Ömer b. İdris b. Ahmed b. Ali b. Kasım b. Albülvâhid b. Ali b. Muhammed b. Ali b. Musa b. Ebubekir b. Muhammed b. Abdullah b. Hâdî b. Yahya el-Kettânî (III) b. İmrân b. Abdülcelîl b. Yahya (II) (ö. 252/866) b. Yahya (I) (ö. 249/ 863) b. İd ris (II) (ö. 213/828) b. İdris (I) (ö. 177/793) b. Abdullah (ö. 143/760) b. Hasan b. Hasan b. Ali (ra).[4]
Abdülhay el-Kettânî, dedelerinden Yahya b. İmrân'm daha önceleri deri, yün ve kıldan yapılan çadırları ilk kez ketenden yaptığı için ailelerinin de ondan itibaren "Kettânî" lakabıyla anıldığını belirtir.[5]
Birçok büyük muhaddis, edip ve fakih yetiştiren bu aile asıl şöhretine XIX. yüzyılın sonlarında kavuşmuştur. Ailenin yetiştirdiği önemli şahsiyetler yanında, bu yüzyılın sonlarında Kettânîyye tarikatının kurulması ailenin adını duyurmasında en önemli rolü oynamıştır. Kettânîyye zaviyesi ilk defa XIX. yüzyılın sonlarına doğru Fas şehrinde Muhammed b. Abdülvâhid tarafından kurulmuş, fakat bir süre sonra inkıraz bulmuştu. Daha sonra tarikatın asıl kuruluş ve şöhret bulması torunu Muhammed b. Abdülkebir'in (Abdülhay el-Kettânf nin ağabeyi) eliyle olmuştur.[6] Kettânîyye, Derkaviyye tarikatinin esasi an ile bir müceddid olan kurucusunun koyduğu şahsi esaslardan doğmuştur.[7] Babasının kendi babası ve başkalarından aldığı bütün evradı ondan alan Muhammed b. Abdülkebîr, Çiştemiyye tarikatine Muhammed Hüseyin es-Sâbık ve Derkaviyye tarikatına da Muhammed Tayyib ed-Derkavî'nin halifesi Ali b. Ahmed el-Mostarî vasıtasıyla bağlanır.[8]
Muhammed b. Abdulkebîr'in ilimdeki üstünlüğü yanında tarikat kurucusu olarak kazandığı nüfuz ve şöhreti çekemeyenler goruş ve fikirlerini tenkit ve tahtta gozu bulunduğu iddiasıyla onu Fas sultanı Abdulaziz'e (1894-1908) şikayet ettiler. Muhammed b. Abdulkebîr, kendisini temize çıkarmak için sultanın huzuruna çıkarak aleyhine söylentiler yayan ulemayla yüzleşti. Sonra sultanla aralarında dostluk kuruldu.[9] Yabancı imtiyaz sahipleri ve yabancılarla işbirliği yapanlara karşı mücadele açan Muhammed b. Abdulkebîr sultan Abdulaziz'e ülkenin mudafası ve islâm ölçülerine bağlı kalınması konusunda tavsiyelerde bulundu ve onu uyardı. Islâmî olmayan ıslahatlara karşı koydu.
1907'de Dârulbeyzâ (Kazablanka) ve Vucde'yi işgal eden Fransızlara karşı muhtelif ayaklanmalara onculuk yaptı. Bu olaylarda Abdulaziz'in hareketsiz kalmasıuzerine Merakeş'teki halifesi Mevlay Abdulhafîz ülkeyi savunacağını ilan edince güneydeki kabileler onu başa geçirip kardeşi Ab-dulaziz'i azlettiler (1907). Bunun üzerine Abdulhafîz (1908-1912) Kettânî'-ye yazıp kendisine biat etmesini istedi. Batı hayat tarzını benimsemesi, bu yöndeki ıslahat temayülleri ve dinî meselelere karşı kayıtsızlığı ile halkın hoşnutsuzluğunu kazanan, Fransızların kontrol ve etkisi altında bulunan Abdulaziz'den ümidini kesen Kettânî Fas ulemasıyla yaptığı uzun müzakerelerden sonraonu azledip Abdulhafîz'e biata karar verdi (1908). Bunun için de Fransızlara karşı mücadele edeceğine, Islâmî ölçülere uygun hareketle adil bir yönetim ortaya koyacağına dair one surduğu bazı şartları kabul etmesi üzerine Abdulhafîz'e biat etti ve kendisine biat edilmesi için çevreye mektuplar yazdı.[10]
Bazı kimselerin, Kettânî'nin bu şartları ve özellikle şura prensibiyle yönetimi ele geçirmek niyetinde olduğunu ileri sürmeleri Abdulhafîz'le aralarında doğan soğukluğun başlangıcı oldu. Daha sonra kendi kabile ve bağlıları arasından düşmanla savaşmak için topladığı askerlerle Abdulha-fiz'in kardeşi Abdulaziz'in ordusuna karşı koyma isteğini reddetmesi, Ab-dulhafiz'in kardeşinin taraftarlarına şiddetle davranıp mallarına el koyması gibi sebeplerle aralan iyice açıldı. Ulemadan bazılarının bu şartları yalnız Kettânî'nin koyduğunu belirterek bunlardan vazgeçmeleri, sultanın da bu şartlarla yetkilerinin kısıtlandığını düşünmesi bu ayrılığı daha da arttırdı.
Kettânî'nin sonraları muhtelif vesilelerle sultanın biatinde şart koşulan hususları yerme getirmesi ile ilgili istekleri çeşitli vaatlerle geçiştirildi. Fransızlarla onların hizmetindekiler de Kettânî ile Abdulhafîz arasındaki ayrılığı koruklediler. 1909'dan itibaren Abdulhafîz'in Fransız diplomasisi ile ilişkileri iyileştiği olçude Kettânî ile kötüleşti. Kettânî çeşitli baskılara maruz kaldı. Hayatı konusunda da bazı endişeler taşımaya başlayınca taşrada mütevazi bir yerde yaşamak üzere babası, kardeşi Abdülhay ve diğer aile fertleriyle birlikte 24 Safer 1327'de (17 Mart 1909) Fas'tan ayrıldı.
Kettânî'nin bu hareketi ıslahatların gerçekleşmesinden ümit kestiği için inzivaya çekilmek istediği şeklinde yorumlandığı gibi düşmanı ülkeden atmak ve yeni bir inkılap için hareket şeklinde de yorumlandı. Bunun üzerine Kettânî ve beraberindekiler yolda tutuklanarak geri getirilip hapse atıldılar. Hiçbir makul sebep olmadan sultanın beyatinden dönmek ve meşru sultanı azle çalışmakla itham edildi; Kettânîyye zaviyeleri kapatıldı. Kettânî kendisine uygulanan eziyet ve dayak sonucu 13 Rebiülâhir 1327'de (4 Mayıs 1909) hapiste vefat etti. Babası, kardeşi Abdülhay ve oğlu da bir süre sonra serbest bırakıldılar.[11]
Kettânî'nin öldürülmesiyle Abdülhafîz, beyatine aşın bir bağlılık göstermeyen, kardeşi Abdülaziz'e karşı savaşmayı reddeden ve vaadlerinin yerine getirilmesi talebinden vazgeçmeyen bir düşmanından kurtulmuş oldu. Ancak Fas'ta genel kanaat, Kettânf nin akıbetinin cihad hareketine yönelik bir darbe ve yabancı ihtilalin lehine bir davranış olduğu yolundaydı.[12]
Kettânî'nin ölümünden sonra tarikat babası Abdülkebir'in liderliğinde gizli faaliyetlerini sürdürdü. Abdülhafîz'den sonra kardeşi Yusuf tahta geçince Kettânîyye zaviyeleri tekrar açıldı. Abdülkebir 26 Rebiülevvel 1333'te (11 Şubat 1915) vefat edince yerine oğlu Abdülhay geçti. Bu tarihten sonra kral ailesine karşı mücadelesinde Fransızlarla yakın ilişkiler kuran Abdülhay el-Kettânî ile kral ailesine bağlı kalan ağabeyinin çocukları arasında tarikat liderliği konusunda görüş ayrılıkları ve mücadeleler olmuştur.[13]
Kettânî ailesinin önde gelen tanınmış simaları şunlardır.[14]
1. Muhammed B. Abdülkebir El-Kettânî:[15]
Abdülhay el-Kettânî'nin ağabeyi ve Kettânîyye tarikatının kurucusudur. 1290'da (1873) doğdu. Babası, Mâü'l-Ayneyn, Muhammed Nûru'1-Ha-seneyn el-Leknevî, Ahmed b. İsmail el-Berzencî ve diğer birçok alimden icazet aldı. Aklî ve naklî ilimlerde derin alim ve hadis hafızıydı. Tarikatini kurduğunda yirmi yaşlarındaydı. Birçokları tanınmış yüzlerce talebe yetiştirmiştir.
Yirmi küsürü matbu olmak üzere doksan civarında eseri vardır.[16] Basılmış olan başlıca eserleri şunlardır: Esrârü'l-istiâze, el-Emâlî fî ilmi'l-ümmehât, el-Ahzâbû'1-Kettânîyyeti's-seb'a, el-İcâzetü'1-âmmetü's-sûfiyye, el-Hikemü'1-İlâhiyye ve'1-Muhammediyye, Hatmetü'1-Bu-hârî, el-Keşf ve'fc-tibyân amma hufiye ani'l-a'yân, el-Kemâlü'I-mü-telâlî ve'1-istidlâlâtü'l-avâlî, Lisânü'l-hücceti'l-burhâniyye fi'z-zabb an şeâiri't-tariki'l-Ahmediyyeti'l-Kettânîyye, Luktatü aclân, Sülle-mü'1-irtikâ, Sefînetü'I-muhabbe, es-Sânihâtü'l-Ahmediyye ve'n-ne-fesâtü'r-rav'iyye fî mevlidi hayri'l-beriyye.[17]
2. Abdülkebîr B. Muhammed El-Kettânî:[18]
Abdülhay el-Kettânî'nin babasıdır. 1268'de (1852) doğdu. Özellikle hadis, siyer ve tasavvuf sahasında derin alimdi. Kütüb-i Sitte'yi sem ayoluy-la öğrenmiş ve aynı şekilde nakletnıiştir. Oğlunun vefatından sonra tarikatın başına geçti ve 26 Rebiülevvel 1333'te (11 Şubat 1915) vefat etti.
Başlıca eserleri şunlardır: el-Meşrebü'n-nefîs fîtercemetimevlânâ İdris b. İdris, el-İntisâr li-âlî'n-nebiyyi'1-muhtâr, Nücûmu'l-mühte-dîn fî delâili'l-ictimâ aie'z-zikr alâ tarikati'l-meşâyihi'l-müteahhi-rm,Mibredü's-sevârim ve'1-esinne fi'z-zabb ani's-sünne, Sahih-i Bu-hari ve eş-Şemâil haşiyeleri.[19]
3. Cafer B. İdris El-Kettânî:[20]
Abdülhay el-Kettânî'nin dayısıdır. 1250'de (1834) doğdu. Zamanının büyük alimlerindendi. 1327'de (1905) vefat etti.
Başlıca matbu eserleri: Risale fî ahkâmı ehli'z-zimme, eş-Şirbü'l-muhtasar ve's-sirrü'1-muntazar min maîni ba'zi ehli'l-karni's-sâlis aşer (Fas 1891), Muntahabu'l-akâvîl fımâ yeteallak bi's-serâvil, İ'lâ-mu'1-eimmetel-alâm ve esâtizehâ bimâ lenâ mine'l-merviyyât ve esânidehâ (Fas ts.)[21]
4. Muhammed B. Cafer El-Kettânî:[22]
Abdülhay el-Kettânfnin dayısı oğludur. 1274'de (1857) doğdu. Fas'ta aralarında Ebû Abdullah Muhammed el-Medenî, İbnü's-Sübkî, Ebül-Ab-bâs Ahmed b. Tâlib b. Sûde'nin de bulunduğu devrin tanınmış muhaddis ve alimlerinden ders aldı. Babasından yirmi küsur kez Sahîh-i Buhâri'yi okudu. Hicaz'a seyahat etti (1321/1903-1904), Ahmed b. İsmail el-Berzencî, Muhammed Emin el-Baytâr, Cemâleddin el-Kâsırnî, Yusuf b. İsmail en-Nebhâ-ni ve başkalarından ders dinledi. 1325 (1907) yılında tekrar hacca gitti. 1328'de(1910) ailesiyle Medine'ye yerleşti ve 1338 (1920) yılına kadar orada kaldı, sonra Şam'a geçti. 1345 (1926-1927) yılında Fas'a döndü ve aynı yıl 16 Ramazan'da (21.3.1927) vefat etti. Özellikle hadis sahasında akranları arasında başta gelirdi.
Birçok önemli eseri mevcut olup başlıcaları şunlardır: On dört yılda telif ettiği Selvetü'l-enfâs ve muhâdesatü'İ-ekyâs bi-men ukbire mine'l-ulemâ ve's-sulehâ bi-Fâs (I- III, Fas 1316), er-Risâletü'1-mustatrafe ii-beyâni meşhûri kütübi's-sünneti'l-müşerrefe (Beyrut 1322, Dımaşk 1383/1964),el-Ezhârü'l-âtiretü'l-enfâsbi-zikriba'zimehâsinikutbi'l-Mağrib ve tâci medîneti Fâs (Fas 1307,1314), Bülûğu'1-kasd ve'l-me-râm bi-beyâni mâ tenfiru minhu'l-melâiketü'l-kirâm (Fas 1321, Şi-fau'l-eskâm ile birlikte), Şifâu'l-eskâm ve'1-alâm bi-mâ yukeffîru mâ tekaddame ve mâ teahhara mine'z-zünûb ve'1-âsâm (Fas 1321), Naz-mü'1-mütenâsir mine'l-hadîsi'l-mütevâtir (Fas 1328), el-Diâme li'l-âmil bi-sünjıeti'1-imâme (Kahire 1328).[23]
II. Hayatı
Abdülhay el-Kettânfnin hayatıyla ilgili en geniş bilgi Fihrisü'1-fehâ-ris adlı eserinin başına eklenen biyografisinde verilmektedir. Ancak burada, kitabın ilk neşredildiği tarihten (1346/1927) sonraki hayatı hakkında tabii olarak herhangi bir malumat mevcut olmadığı gibi ulaşılabilen kaynaklarda da teferruatlı bilgiye rastlanmamıştır.[24]
Muhammed Abdülhay b. Abdüîkebir el-Hasenî el-İdrisî el-Kettânî 1303'te (1886) doğdu.[25] Birçok ilim adamının gelip gittiği zaviyelerinde babasının hadis ve siyer derslerine devam etti. İlk okuduğu eser Münâvi'nin Şerhu'ş-Şemâil'i idi. Babasından birçoksıhâh, sünen, ntüsned, mu'cem, cüz, evâil ve müselselât; Özellikle Beğavî, İbn Kesîr, Âlûsî ve ed-Dürrül-mensûr başta olmak üzere çeşitli tefsirler; İhya, Kûtu'I-kulûb, Avâriful-maârifjel-Futûhâtü'l-Mekkiyye^üsûsu'l-hikemveel-İbrîzgibi tasavvuf kitapları okudu.
Daha sonra tanınmış Fas ulemasının derslerine devam etti. Dayısı Cafer b. İdris el-Kettânf den birçok hadis, fıkıh, tasavvuf, tarih ve ensâb kitabı okudu. 1318 (1900) yılında bütün merviyyâtıile ilgili olarak ondan umumi icazet aldı. Ağabeyi Muhammed el-Kettânî'den Sahih-i Buhâ-ri, eş-Şifâ, Sünenü'n-Nesâi, el-Mevâhibü'1-Ledüniyye, eş-Şemâil, el-Futûhâtü'l-Mekkiyye, Kûtu'l-Kulûb, İhyâ'nın büyük bir kısmını ve diğer bazı kitaplarla teşri felsefesi, ahlâk ve kelam okudu. Dayısının oğlu Muhammed b. Cafer el-Kettânf den Sahihayn, Muvatta, Ebû Davud, el-El-fiyye, Şeyh Halil'in el-Muhtasart, Cem'u'l-cevâmi gibi kitapları okudu. Bunlar yanında Ebu'l-Abbas İbnü'l-Hayyât, Ebû Abdullah Muhammed b. Kasım el-Kâdirî, Ebû Abdullah Muhammed b. Abdüsselâm Kanun, Ebül-Abbas Ahmed b. Tâlib b. Sûde ve Ebû Abdullah Muhammed b. Fudayl ez-Zerhûnfden çeşitli kitaplar okudu. Zerhûnf nin önemli bir Sahih-i Buhâri şerhi olan el-Fecrü's-sâti'i ondan dünyada yalnız Kettânî rivayet etmiştir.
Kettânî bizzat ders aldığı hocaları yanında dünyanın çeşitli yerlerindeki büyük hadis alimleriyle de yazışarak kendilerinden mükâtebe yoluyla icazet aldı. 1905'te yaptığı Mısır ve Hicaz yolculuğu sırasında Mısır'da Abdurrahman eş-Şirbînî, Selim el-Bişrî, Ahmed er-Rifâî, Abdullah el-Bennâ; Hicaz'da Hüseyin el-Habeşî el-Bâalevî, Fâlih ez-Zâhirî, Abdüîceliî Berrâde el-Medenî ve Ahmed b. İsmail el-Berzencî'den; Şam'da Abdullah es-Sükkerî, Muhammed Emin el-Baytâr, Abdürrezzâk el-Baytâr ve başkalarından icazet aldı.
Yirmibir yaşlarında olduğu bu seyahati sırasında Medine harem-i şerifinde Tirmizı'nineş-Şemâil'inin bütününü, Sahih -Müslim'in mukaddimesini, Remle'de Nesâi'nin türbesinde onun Sünen'ini, Şam'da İbnü'l-Arabfnin türbesinde onun el-Fütûhâtü'1-Mekkiyyesini, Bakî'de İmam Mâlik'in türbesinde Muvatta'ı ve Kudüs'te İbn Ebi'd-Dünyâ'nın el-Ferec ba'de'ş-şidde'sini okuttu.
Sömürgeci güçlere ve ülke içinde gerçekleştirilmesini istedikleri ıslahatlar konusunda yönetime karşı verdiği mücadelede ağabeyi Muhammed el-Kettânî'nin yanında oldu. 1909'da ağabeyi, babası ve aile fertleriyle birlikte hapse atıldı. Ağabeyinin hapiste işkence sonucu ölümünden bir süre sonra serbest bırakıldı. Karaviyyin üniversitesinde hocalık ve kütüphane yöneticiliği yaptı. Karaviyyin Kütüphanesinin tanzimi ve ilk katalogunun hazırlanmasında (1915) Önemli katkıları oldu. Üniversitenin ıslahı meselesinde mücadele verdi. Bunun dışında hiçbir resmi görev yapmadı.
1915'te babası vefat edince Kettânîyye tarikatının başına geçti. 1921 yılında Cezayir, Tunus ve Kayravan'a gitti. Kayravan'da İbn Ebî Zeyd el-Kayravânî'nin türbesinde onun er-Risâle ve en-Nevâdiı^ini, Kâbisi'nin türbesinde el-Mulahhas'ını ve Sahnûn'un türbesinde de el-Müdevvene-tü'1-Kübrâ'yı okuttu.
Kötü yönetimi ve Batı tesiri altında İslâmî esaslardan ayrılması sebebiyle Abdülhafiz'e karşı tavır almış bulunan-Kettânî, tarikatlerine ait zaviyelerin kapatılması, ağabeyinin öldürülmesi ve kendi hayatının da tehdit altında bulunması gibi gerekçelerle kral ailesi ve yönetim kadrosuna karşı 1920'lerden itibaren Fransızlarla yakınlık kurmaya ve onların desteğini sağlamaya çalıştı. 1953 yılında kral V.Muhammed'in tahttan uzaklaştırılıp sürgüne gönderilmesine yolaçan hareketlerde önemli rol oynadı; Celavi kabileleri harekete geçirirken, Kettânî tarikatlere yön verdi. V. Muhammed geri dönüp Fas bağımsızlığını kazanınca (1955) Kettânî Fransa'da yaşamak zorunda kaldı ve 28 Eylül 1962'de Paris'te vefat etti.
Bir ulema ailesi içinde büyüyen ve kuvvetli bir tahsil gören Kettani özellikle hadis ilminde büyük alimdi.Kendisinden icazet aldığıhocaları ile diğer birçok alim onu "asrın muhaddis ve hafızı ", "asrın müsnidi " gibi Övücü vasıflarla anmışlar dır.[26] Cerh ve ta'dil, ta'lil, sıhhat, iztırap vb. konularda derin hadis bilgisine sahipti. Kütüb-i Sitte'yi, bir çokmüsned, mu'cem,cüz, meşyahave sebtfi birçok hocadan dinlemiş ve defalarca okutmuştur. Hadis konusunda hemen hemen hiç kimsede bulunmayan kitapları kütüphanesinde toplamıştı.
İslâm tarihi ve felsefesinde de geniş bilgi sahibi olan Kettânî'nin ensâb, vefeyât, terâcim ve tabakât konusunda çağdaşları arasında benzeri yoktu. Özellikle Kuzey Afrika tarihi konusunda eser vermiş birçok müslüman müellif ile De Castries ve Levi Provençal gibi Batılı alimler eserlerinde ondan faydalanmışlardır. İslâm teşri felsefesi, fıkıh ve tasavvuf bilgisi yamn-da çağdaş tarih ve siyasetine de son derece vâkıftı.
Batı İslâm dünyasının en büyük şahsî kütüphanesine sahipti. Yolculuklarının ana sebeplerinden biri kitap tutkusuydu; gittiği yerlerde en çok kitapçılara uğrardı. Doğu'da ve Batı'da kitapçılarla sıkı bir münasebeti vardı. Birçok nadide yazmanın bulunduğu Kettânîyye Kutüphanesi'ne Fas'ın bağımsızlığından sonra yönetim elkoymuş olup buğun Rabat Umumi Kutaphanesi içinde bir bölüm olarak bulunmaktadır.[27]
Hac dönüşü (1906) Beyrut'ta kendisini ziyaret eden 21 yaşındaki Ket-tânî'nin ilim, ahlak ve anlayışına hayran kalan Nebhâni, onunla karşılıklı birbirlerine icazet verdiklerini belirterek bir keramet olarak nitelediği ve Kettânî'nin kitaba olan sevgisini de gösteren şu olayı ondan nakleder: Kettânî bir yıl önce hacca giderken Mısır'da bulunduğu sırada, Medine'de birisinin yanında Abdulazîm el-Münzirfnin hattıyla ve üzerinde bazı hafızlar ve meşhur alimlerinin yazılarıyla birçok semâ 'nın bulunduğu bir Müsned-î Dârimî olduğunu duymuş ve kitabı çok arzulayarak "Ey Allah'ın Resulü, senin yanında ziyafetim bu kitabı elde etmek olsa, bana bunu ikram buyursan!" diye dua etmiş. Medine'ye yaklaştıklarında kendilerini karşılamışlar. Tunuslu olup uzun zamandan beri Medine'de yerleşmiş bulunan biri Harem-i Şerife gitmeden önce biraz istirahat etmek üzere onları evine davet eder. Eve girer girmez bir kitap getirerek "benden sana hediyedir; senden başkasına yakışmaz bu kitap" der. Kettânî'nin "aldım bir de baktım ki o kitap! Çok arzulamama rağmen, onu bana ikrameden Resuluîlah'ı (s.a. vj ziyaret etmeden ona bakmadım" dediğini nakleden Nebhâni kitabı kendisinin de gördüğünü belirtir.[28]
Kettânî 1906'da Doğu'dan dönünce, buradaki uyanış ve ıslahat hareketlerine de muttali olarak idâri, ilmî, iktisadî ve siyâsî yönden ıslahat yapılması konusunda görüşler ortaya koydu. Nitekim Mevlay Abdülhafız sultan olmadan önce bu yönde tavır takınınca kendisini ilk destekleyen o oldu. Fas'tan ona mektup yazdı ve Müfâkehetü zevi'n-nüblve'l-icâdehazretü müdîri Cerideti's-Saâde (Fas 1908) adlı eserini kaleme aldı. Defalarca basılan ve birçok dile çevrilen bu risalede askerî, haricî ve dahilî yönden yönetimin içinde bulunduğu durumu tenkit etti, Abdülhafız başa geçince kendisinden beklenenleri gerçekleştirmedi. Bunun üzerine din ve Arap-Fas milliyetçiliği esaslarına dayalı ıslahattan yana olan Kettânî bir layiha daha kaleme aldı.[29]
Halk hakimiyeti konusunda liberal görüşe sahip olan Kettânî bir ayan meclisi kurma kararına rağmen sultan Abdulaziz'in müstebit biri olduğunu ileri sürmüştü. Abdulaziz'in azlini Fransızlardan destek görerek şer'î açıdan tenkid edenlere karşı ağabeyi ile birlikte guçlu bir siyasi mücadeleye onculuk etti.[30] Abdulaziz'i tahttan azaklaştırmada önemli pay sahibi olarak başarıya ulaşırken Faslıları da ülkenin müdafaası ile geleneksel müesseselerin korunmasının birbirinden ayrılmaz olduğunun zaruretine inandırdılar. Abdulhafîz'e biat etmekle birlikte ondan gerçekleştirilmesini istedikleri talepleri, yönetimin kendilerine baskı uygulamasına sebep oldu.[31]
Manda yönetiminden (1912) önce dinî liderliğe liyakatleri bakımından yetersiz bulunup kınanan Fas sultanları bu tarihten sonra Fransız yönetiminin esiri oldular. Çeşitli tarikat liderlerinin yönetime karşı Fransızlarla işbirliği yaptığı bu donemde[32] Fransızlar 1920'den itibaren Kettânî ile de işbirliği imkânı buldular.[33] Kettânî'nin, ailesinin Islâmî ilimlerdeki geleneğini devam ettirmesi yanında, bir Idrisî şerifi olarak bu donemde Fas'ta hukum suren Alevî hanedanına karşı şiddetli bir muhalefet sürdürdüğü görülmektedir.[34]
Bazı Fransız yöneticilerinin şerif soyundan gelen Kettânfyi tahta geçirip hanedanı tamamen değiştirmek istedikleri de kaydedilmektedir. Yönetime karşı halk muhalefetinde Celâvi Berberi kabile reislerini harekete geçirirken Kettânî de tarikatleri yönlendiriyordu. Nitekim kendisi müstakbel sultan olarak görülmek istemese de 1953 Nisan'ında tarikat şeyhlerini Fas'ta toplantıya çağırarak sultanın politikasını kınadı ve Celâvi ile birlikte Alevî ailesinin münzevi ferdi Muhammed b. Arâfe'yi krallığa aday gösterdiler.[35] Daha önce kaydedildiği gibi aynı yıl V. Muhammed'in tahttan uzaklaştırılmasında en buyuk rolü Kettânî ile Celâvi oynadılar,
Kettânî'nin kral ailesine karşı sürdürdüğü bu muhalefete karşılık ağa-bevmin onların yanında yer alan oğullarından Muhammed Bakır el-Ket-tânî, Kettânîyye tarikatı ve bu tarikatın kurucusu olan babasının biyografisi ile ilgili olarak yazdığı eserde amcası Abdulhay el-Kettânf nin vatan mu-dafası, işgalcilere karşı kurtuluş hareketi, ıslahat düşüncesi, dinî ve ilmî konulardaki gayret ve kudretini övdükten sonra amcasının görüşlerinin sonradan değiştiğini ileri sürerek onu şiddetle tenkid etmektedir. Ona göre amcası, Abdulhafîz'in kendisini tekrar içeri atma tehditlerini ileri sürerek ve ayrıca Fransızlar'ın nüfuzundan faydalanıp kendisi ve ailesine kötülük yapmış kimselerden intikam almaya çalışmış; ulemadan bir grupla yönetici kadronun Kettânîyye liderlerinin yaptıklarım takdir etmeyerek kendi a-leyhlerine çalıştıkları gerekçesiyle ülkenin kurtuluş mücadelesinde onlarla işbirliği yapmamıştır.[36] Dolayısıyla, yıllarca ülkenin yabancı işgalinden kurtulması için mücadele vermiş olan Kettânî'nin, Fas'ın bağımsızlık hareketine karşı bir pozisyona düştüğü anlaşılmaktadır. Bununla birlikte, bu konuda sıhhatli bir hüküm verebilmek için Fas'ın içinde bulunduğu özel tarihî, siyasî, içtimaî ve dinî şartların etraflı bir şekilde tetkiki zaruret arzetmektedir.[37]
III. Eserleri
Fihrisü'l-fehâris'in başında, bir kısmı risale şeklinde olan 130 eseri zikredilmiştir. Oniki tanesinin matbu olduğu belirtilen bu eserlerden elimizde bulunan iki tanesi hakkında bilgi verilecek, diğerlerinden ise başlıca-larının adlarının kaydedilmesiyle yetinilecektir.[38]
1. Et-Terâtîbü'l-İdâriye:
Nizâmü'l-hukümeti'n-Nebeviyye diye de anılan bu eserin tam adı et-Terâtîbü'1-idâriyye ve'1-amâlâtve's-sinâât ve'I-metâcir ve'1-hâle-tül-ilmiyye elleti kânet alâ ahdi te'sîsil-medemyyeti'l-îslâmiyye fi'I-Medînetîl-münevvereti'l-aliyye'dir.
Hz. Peygamber (sav) zamanındaki siyasî, idarî, dinî, adlî, askerî ve iktisadî düzenleme ve müesseselerin konu edildiği elinizdeki bu eserde Ali b. Muhammed el-Huzâî'nin (ö. 789/1387) Tahrîcü'd-delâlâti's-sem'iyye alâ mâ kâne fî ahdi ResûliÜâh (sav) mine'l-hiref ve's-sanâi' ve'1-amâlâ-ti'ş-şer*İyye adlı eseri esas alınmış ve gerek muhtevası gerek yeni konuların ilavesiyle eser genişletilmiştir.
Kettânî giriş bölümünde Huzâi ve eseri hakkında geniş bilgi verdiğinden buradaTahricü'd-delâlâtfın sadece neşirleri hakkında bilgi vermekle yetinilecektir. Eser üç defa neşredilmiştir.
a) İhsan Abbas'ın (s. 15) verdiği bilgiye göre, eserin ilk neşri Kettânî'nin esas aldığı Tunus Câmiu'z-Zeytûne kütüphanesindeki (nr. 7572) son bölümü eksik nüshaya dayanılarak Tunus'ta yapılmış, eser daha sonra eksik bölüm tamamlanarak Tunus'ta yeniden basılmıştır.
b) Ahmed Ebû Selâme neşri. Kahire: 1401/1980 (880 sh.) Mısır Evkaf Bakanlığı tarafından yapılan bu baskıda, hakkında bilgi verilmeyen bir yazma nüsha esas alınmıştır. Eseri yayıma hazırlayan naşir önsöz yazmaya fırsat balamadan vefat etmiş, bu bakımdan yazma nüsha hakkında bilgi verilmediği gibi fihristler de başkası tarafından hazırlanmıştır.
Tek nüshaya dayanması, özellikle Kütüb-i Sitte'ye sıkça yapılan atıflarda bab veya hadis numaraları ile mukayese yapılan kaynakların bazan cilt ve sayfa numaralarının verilmemesi ve baskı hatalarının çokluğu sebebiyle çalışmamızda bu neşre iltifat edilmemiştir.
c) İhsan Abbas neşri. Beyrut 1405/1985 (920 sh.). Dârü'1-Garbil-İslâ-mî yayınevinin eserleri arasında gerçekleştirilen bu neşirde Rabat Kraliyet Kütüphanesi ile Rabat Umumi Kütüphanesi'nde bulunan üç yazma nüsha esas alınmıştır. İhsan Abbas bu nüshaları karşılaştırdığı gibi Huzâi'nin kaynaklarından temin edebildiklerinde yerlerini tesbit edebildiği iktibasları da mukayese etmiştir. Bu sebeple çalışmamızda lüzumlu karşılaştırmalarda bu neşir esas alınmış ve bazan "Huzâi" bazan da "İhsan Abbas" şeklinde kendisine atıfta bulunulmuştur.
İhsan Abbas'ın esas aldığı yazmaların en eskisi 876 (1471) tarihli Kraliyet Kütüphanesi (nr.1397) nüshasıdır. Buna göre Süleymaniye Kütüpha-nesi'ndeki (Şehid Ali Paşa nr. 1853, 231 varak) 2 Cumâdelâhire 826 (14 Mayıs 1423) tarihinde istinsahı tamamlanmış nüsha eserin bilinen en eski nüshası olup naşirler tarafından görülmemiştir. Bu nüsha tam olup cildin yenilenmesi sırasında bazı sayfalar yanlış yerlere konulmuş fakat eserin baş tarafında bu sayfaların yanlışlıkla konulduğu yerlere işaret edilmiştir.
Kettânî et-Terâtîbü'Mdâriyye'nin başına bir giriş bölümü koymuş, sonra Huzâi'nin eserindeki tertibi esas alarak kitabı on bölüme ayırmıştır. Giriş bölümünde sırasıyla eserin telif sebebi, faydalandığı 500'e yakın kaynağın isimleri, Huzâi ve eseri hakkında bilgi verdikten sonra bir mukayese imkanı vermesi bakımından önce Huzâi'nin konu başlıklarını, ardından da kendi ilave ettiği başlıkları zikretmiştir. Burada Huzâi'nin konu başlıkları olarak yalnız " b â b 'lan kaydeden Kettânî, metin içinde bazan " f a -s 11 "lan da vermiştir. Buna karşılık, özellikle Resulullah (sav) zamanında uygulaması bulunmayan fakat Huzâi'nin sadece ilgili fıkhî hükümleri zikrettiği hususlara dair bazı " bâb " başlıklarına da metinde yer vermemiştir. Ayrıca, metin içinde yer aldığı halde Kettânî'nin burada anmadığı başlıklar da mevcuttur. Bütün bu hususlara tercüme sırasında işaret edilerek gerekli izahlar yapılmıştır.
Kettânî, esas aldığı Tahrîcü'd-delâlât nüshasında onuncu bölüm mevcut olmadığmdan, bu. kısa bölümün[39] yerine geçmek üzere Hesüluna (sav) zamanındaki ilmî ve içtimaî durumu ele aldığı ve ikinci cildin takribe üçte ikisini teşkil eden geniş bir bölüm ilave etmiştir. Eserin ilk sekiz b lümü birinci cildi, son iki bölümü de ikinci cildi oluşturmaktadır.
Kettânî, giriş bölümünde de belirttiği üzere Huzâi'nin verdiği etra. bilgileri asıl konuyla ilgisi bakımından özet halinde almış, sonra lüzum gördüğü yeni bilgiler ilave etmiştir. Ancak nadiren de olsa bu çerçevede ar lan bazı bilgilerin aslında Huzâi tarafından da zikredilmiş olduğu görimektedir.[40] Kettânî'nin yaptığı ilavelerde zaman zaman daha sonraki İsla devletlerindeki uygulamalara ve kendi değerlendirmelerine de yer ver mektedir.
et-Terâtîbü'1-idârİyye iki cilthalinde Rabat'ta (1346/1927) basılm olup Huzâi'ye ait metin altına siyah çizgiler çekilmek suretiyle Kettânî'; ait metinden tefrik edilmiştir.[41] Huzâi'ye ait olduğu halde altı çizilmeyen b zı yerlere tercüme sırasında tarafımızdan dikkat çekilmiştir. Cümle, ke me, harf düşüklükleri ile hatalı yazılışların inanılmaz derecede çok olduk; bu son derece kötü neşrin daha sonra Beyrut'ta müteaddit ofset baskıla yapılmıştır. Kitabın sonuna eklenen birkaç sayfalık yanlış-doğru cetveli sı derece kifayetsiz olduğu gibi birinci ciltteki giriş bölümüyle ilgili olarak v rilen sayfa numaralan da yanlıştır. Asıl metinde ilgili yerleri bulabilmı için bu sayfa numaralarına altı rakam ilave edilmelidir.[42]
2. Fihrîsü'l-Fehârîs:
Tam adı Fihrisü'l-fehâris ve'1-esbât ve ımı'cemu'l-meâcim ve meşyahât ve'1-müselselâtfdır. İbn Nâsiriddin ve Suyûti'nin Tabakâtü huffâzlarmm bir zeyli mahiyetinde olan eser IX./XV. yüzyılın ortalarınd, zamanımıza kadar hadis sahasında eser vermiş alimlerin biyografileri, dairdir. Eserde 1300 kadar fehrese zikredilmiş olp 662 şahıs ve 563 kit; ayrı başlıklar halinde ele alınmıştır. İslâm dünyasında daha önce hiçi eserde toplanmamış biçimde, anılan dönemboyunca hadisle yakından zaktan ilgilenmiş olup da adı duyulan her alimin yeterli ölçüde biyograf verilmiştir.
Şeyh Muhammed Habibullah b. Abdullah b. Mâyâbâ el-Cükenî eş-Şı kıtîel-Mekkî'nin 1342 (1923-24) yılında Mekke'den kendisine yazarak mt viyyâtı hususunda icazet ve bu i c â z e tin ulaştığı bütün fehrese sebtleri de içermesini istemesi üzerine Kettânî elindeki malzemeyi değerlendirip bu eseri kaleme almıştır.
İlk baskısı et-Terâtibü'1-ıdâriyye ile aynı yıl (I-II, Fas 1346) yapılan eser daha sonra ihsan Abbas tarafından yeniden neşredilmiştir (I-III, Beyrut 1402/1982).
Kettânî'nin diğer başlıca eserleri şunlardır: Telhîsü'n-Nefha'l-miskî fi şuyûhi Ahmed el-Mekkî (Fas 1325), Müfâkehetü zevi'n-nübl ve'l-icâde hazretu müdîri cerideti's-saâde, el-İcâzetü's-suğrâ, Münye-tü's-sâil (İhtisâru'ş-Şemail, Fas 1331), el-Yevakîtü's-semîne fî'l-ahâ-dîsi'l-kâdiye bi-zuhûri sikke ti'1-hadîd ve vusûlihâ ile'l-Medine, Teb-liğu'l-emâne fî mazarri'l-isrâf ve't-teberrüc ve'1-kehâne (Fas 1952), Vesîletü'l-melhûf ilâ ceddihi'r-rahîmi'1-atûf, İnâretü'l-ağvâr ve'l-incâd bi-delili mu'tekadî vilâdeti'n-Nebî (sav) mine's-sebîin-mu'-tâd, el-Beyânü'1-mu'rib an meânî ba'zî mâ verede fî ehli'l-Yemo ve'1-Mağrib, er-Rahmetü'1-mürsele fî şe'ni hadîsi'l-besmele, Keşfü'l lebs an hadîsi vad'il-yed ale'r-re's (Tanca 1326),Mâ alleka bi'l-bâl eyy âme'l-i*tikâl (Fas 1327). Bu eserlerin hepsi basılmıştır. Refu'1-isr ve def ud-dayr an icmâi'l-Hâfız Ebibekr b. Hayr, el-Muhbiru'î-fasîh an esrâri garâmî Sahîh, Mecâli'l-imtinân fimâ ruviye lenâ bi't-teselsül min süveri'l-Kur'ân, el-İs'âf bi'1-is'âdi'r-rabbânîfî icâzeti'ş-Şeyh en-Nebhânî, Abîrü'n-nedd fî tercemeti seyyidina'1-cedd, et-Tevâliu'l-fahriyye fi's-selâsili'1-Kâdiriyye, Ta'lika alâ Câmii*t-Tirmizî, el-İ'ti-râzât ve'1-arâkîl li-men Yusemmi meleke'1-mevt Azrâîl, Ecvibe fik-hıyye, el-Mu'cemü'1-ekber, el-Müselselâtü'l-kübrâ, Tahricu Sülâsiy-yâti'l- Buhârî, el-Erbeûne'1-müselsele bi'1-işrâf, İ'lâmu fukahâi'l-hay bi-men sümmiye kablî bi-Abdilhay, er-Rihletü'1-Hicâziyye, Feh-resetü'ş-şeyh eş-Şebîhî, Mevlîdü şerîf, el-Erbaûne hadisen elletî uzi-yet ilâ kütübin lem tûced fîhâ, Esânîdu Sahihi Müslim, Esânîdu Hasrî'ş-şârid, Hatmetü Câmii't-Tirmizî, en-Nûru's-sârî alâ Sahîhi'l-Buhârî, el-İcâze ilâ ma'rifeti ahkâmi'l-icâze, er-Reddü'1-vecîz li-men ebâ en yücîz, el-Mevridü'1-hâil alâ kitâbi'ş-Şemâil, el-Mesâli-kü'1-metbûa fî'l-ahâdisi*l-mev'dûa, el-Mefâtîh li kıırrâi'l-Mesâbîh, el-Feyzü'1-câri alâ Sülâsiyyâti'l-Buhârî, en-Nücûmu*s-sevâbiku'l-ehille fî-men lakiytuhu ev ketebe lî mine'l-ecille, el-Mezâhirü's-sâ-miye fi*n-nisbeti'ş-şerîfeti'l-Kettânîyye, en-Nebzetü'1-yesîre fî târi-hi*d-devleti'l-Aleviyyeti'ş-şehîre, Târîhu Camii 1-Karaviyyîn, er-Rihletü'l-Cezâîriyyeti't-Tûnisiyyeti'l-Kayrevâniyye, İhtisâru kitâ-bi'1-Avâsim ve'1-kavâsim l'İbni'l-Arabî, Talhîsu Sılatü'l-halef li'r-Rûdâ-nî, el-Muktadab fî hadisi "ahibbû'1-Arab," Reddu lehci's-sabb-âbe fî-men kabbele yede'l-Mustafa mine's-sahâbe, Bevâriku'n-nü-cûm fî hadîsi "ashâbi ke'n-nücûm", İfadetü'n-nebîh li-teysiri'1-icti-hâd ve men iddeâhu ev udduîye fîh, et-Tal'atu'z-zehrâ fî "huzû şatre dîni-küm an hâzihi'l-Humeyrâ."[43]
Hz.Peygamber'in Yönetimi Kitabını İndirmek İçin Tıklayın