Çeşitli Sorulara Cevaplar
ÇEŞİTLİ SORULARINIZA CEVAPLAR
--Dilenciye para vermek sevap mıdır?
--Dilenciye para verilir. Peygamber SAS diyor ki: "İsteyen kim olursa olsun, at üstünde gelse bile verin!" diyor. Verildiği zaman sevap olur amma, dilencileri gruplara ayırmak lâzım!.. Bu devirde bu işin tüccarları türedi. Baktın, işin tüccarıysa, gerçekten ihtiyacı yoksa, vermeyebilirsin. Gerçeğini, hakîkisini bulmağa gayret edersin. Bu adam sahtekârdır diye içinde tam bir his belirmiyorsa, o zaman küçük büyük bir şey verirsin. Vermeyi teşvik ediyor Peygamber SAS... Verince de sevap olur.
İçkiye harcarsa, kumara harcarsa, zinaya harcarsa... Burda dilenip, gidip şurda meyhanede içecekse, ona verilmez tabii... Bazısı cami kapısında cemaati ayartıyor, parayı topluyor. Ondan sonra gidiyor, günahını işliyor. Öyle olanlara vermemek lâzım!..
--Dükkânımda sigara satmamın bir mahzuru var mı?
--Sigara sıhhate zararlıdır. Alimlerimizin bir kısmı mekruhtur demiştir. Bazı mezheblere göre haramdır. Meselâ, Suudî Arabistan'da bugün haram diye fetvâ veriyorlar. Osmalı diyarına ilk geldiği zaman, dört mezhebin fakihlerinden sorulmuş; o zaman haram demişler. Sonradan biraz belvâ-yi âm meselesinden, yâni herkes mübtelâ olduğundan dolayı, "Kerahat-i tahrimiye ile mekruhtur." demişler.
O bakımdan, mümkünse satılmaması lâzım geliyor.
--Tavuklar kesileceği zaman, beş voltluk cereyan verilmiş suya daldırılarak uyuşturuluyor. Bu şekilde kesilen tavukları yemekte bir sakınca var mı?
--Uyuşturulan hayvanın kesilmesinde sakınca yoktur. Hayvan ölmüşse, o zaman murdar olur. Ölmeden kesildiği zaman, bir mahzur olmaz!.. Uyuşur, bayılır... Canlı ise, kalbi tık tık atıyorsa, kestiğin zaman kanı çıkıyorsa; bir şey değil, yenilir.
--Cinlerle irtibat kurarak haber veren ve cinleri yakarak bazı hastalıkları tedavi ettiğini söyleyen kimseler duyuyoruz; İslâm'da bu tür tedavi var mı?
--Benim bildiğime göre, böyle bir tedavi tarzı yok ve bu cinlerle uğraşanların da sonunda büyük sıkıntılara, zor durumlara düştüklerini, bir kenarda, köşede çatladıklarını, patladıklarını görüyoruz.
Bize dua tavsiye edilmiştir, Kur'an-ı Kerim okumak bildirilmiştir. Cinlere de müessir olacak "Kulhüvallah", "Kul eûzü birabbil felak", "Kul eûzü birabbin nâs", "Ayetel kürsî", "Fatiha-i Şerife" gibi herkesin bilebildiği, söyleyebildiği dualar vardır. Peygamber Efendimiz bunları okumayı tavsiye etmiştir.
Bu duaları ettiği zaman insan, insin ve cinnin şeytanlarının şerlerinden, hattâ her türlü mahlûkatın şerrinden emin olur. O bakımdan, biz dua ederek tedavi olmağa çalışırız.
Dua ederek tedavi vardır. Fatiha okuyarak, Sûre-i İhlâs okuyarak, Kur'an-ı Kerim'in ayetlerini okuyarak tedavi vardır. Bu şekilde Peygamber Efendimiz tedavi etmiştir. Hastalanan bir kimsenin hasta olan uzvuna elini koyup:
(Es'elullahel azîm, rabbel arşil azîm, en yeşfiyek) tarzında, yedi defa dua etmeyi hadis-i şeriflerde bize tavsiye etmiştir. Bu çeşit dualar vardır. Fakat yakma, yıkma vs. şeyler ve cinlerle uğraşmak pek uygun şeyler değildir.
--Büyüden korunmanın çaresi nedir?
--Ben büyü işlerinden pek anlamam. Yalnız anladığım bir şey var, "Kul hüvallahu ehad" "Kul eûzü birabbil felak" "Kul eûzü birabbin nâs", büyüyü de bozar, şifa da verir. Allah-u Teâlâ Hazretleri'ne dua edince hepsi geçer. Ben böyle bilirim.
Bu büyüye de aklımı fazla takmayı da uygun görmüyorum, sizin de takmanızı uygun görmüyorum. Her şeyi de büyüye bağlamanızı da uygun görmüyorum.
Bazı şehirlerde bu büyü lafı pek büyümüş, iki kişi kavga ediyor; "Büyü yaptılar buna!" diyorlar. Siz kendiniz hatadasınız, karılığı kocalığı iyi bilmiyorsunuz, büyü yaptılar diye suçu başka yerde arıyorsunuz. Sabuna iğne batırmış da, kuyunun içine atmış da, eriyince şöyle olmuş da, böyle kalmış da...
Zararı Allah verir, faydayı Allah verir. Hastalığı Allah verir, şifayı Allah verir. Esmâ-i Hüsnâ'nın içinde, Allah'ın mübârek isimlerinden birisi de "Ed-Dârr", zarar veren... "En-Nâfî'" onun arkasından geliyor; o da fayda veren demek... Zarar veren de Allah'tır, fayda veren de Allah'tır. İnsan Allah'a dayandı mı, ne büyü tesir eder, ne şeytan tesir eder.
(İnnehû leyse lehû sultànün alellezîne âmenû ve alâ rabbihim yetevekkelûn) "Sağlam iman edip de Allah'a tevekkül edenlere onun zararı olmaz." diye bildiriyor.
Onun için, büyüye filân aklınızı takıp da, hiç kafanızı karıştırmayın!.. Çünkü, bunlar bir takım psikolojik bozukluklara yol açıyor. Allah'a dayanın, Allah korur.
--Parasına olmasa dahi oyun oynanan kahveden alış-veriş yapılabilir mi, çay kahve içilebilir mi?
--Parasına olunca kumar oluyor, parasına olmadığı zaman da vakit öldürmece oluyor. Eğlence, keyf, lehv deniliyor ona... Doğru değil... Mecbur olmadıkça bu gibi yerlerde bulunmamak gerekiyor.
Hani mecburiyet olur... Yağmur yağıyor, dışarda dursan olmayacak gibi; birisiyle buluşacaksın, onu ancak orda görebilirsin gibi mecburiyetler olursa... Yolculuk esnasındaki durumlar oluyor. Meselâ, bir yerde otobüs park ediyor, başka çare olmuyor... filân. Mecburiyetler biraz mazeret olur. Onun dışında muhtaç olmadıkça gitmemek lâzım!..
Ama, kumar oynanmadığı zaman, ordan çay içmesi olabiliyor.
--Fotoğraf çekilebilir mi, fotoğrafla resim arasında fark var mı?
--Bu hususta alimler farklı görüşler belirtmişlerdir. Bazılarına göre fotoğraf da resim gibidir. Resim yapmak günah, --insan ve hayvan resmi-- heykel yapmak günah... Ahirette onlar azablandırılacaklar bu işi yaptıkları için... "Hadi bakalım canlandır şu yaptığını!" diye orda itab olunacakları bildiriliyor.
Bazı alimlere göre de fotoğraf, dışarıdaki ışıkların kağıt üzerine aksidir. Yâni "Servinin havuza aksetmesi gibi filân bir şeydir. Onun için bunun mahzuru yoktur!" diyenler de var.
Demek ki, ihtilâflı bir konu olmuş oluyor. İhtiyata riayet etmek isteyenler çektirmez. O alimlerin fetvasına göre müsaade tarafını alanlar, o müsaadeyi kullanır. Vebali, mes'ûliyeti kendisine ait olmak üzere...
--Yılbaşında müslüman nasıl hareket etmeli? Çerez satan bakkal, o gün çerez satabilir mi?
--Çerez satan bakkal, satabilir. Müslüman yılbaşı eğlencelerine katılamaz! Evinde bu eğlenceleri yapamaz! Evini o gece için hazırlayamaz! Çam ağacı alamaz, hindi kesemez. Gâvurlara benzeyemez, kâfirlerin yaptığı işleri yapamaz! Noel Baba'ya itibar edemez. Böyle saçma şeyler tamamen İslâm'ın dışındadır. Yapmaması icab eder.
Hristiyanlar çam ağacını koyuyorlar; çünkü, "Hazret-i İsa ağaca inecek." diye düşünüyorlar. Noel Baba, hristiyanların ne idüğü belirsiz bir şahsiyetidir, bizimle hiç ilgisi yoktur. Yılbaşı eğlencelerini yaparsak, büyük günah kazanmamıza vesile olur. Bizimle hiç alâkası yoktur.
Onun için biz o gün, diğer günlerden daha erken yatalım, ibadetimize daha düşkün olalım! Yatsı namazından sonra hemen yatalım, bizim ışıklar sönsün. Geceleyin teheccüd namazına kalkalım o gün, dörtte, üçte... "Yâ Rabbi! Bu kâfirlerin, bu cahillerin yaptığı ile benim hiç alâkam yok!.. Ben onlara hiç razı değilim, onlar gibi de yaşamadım yâ Rabbi!" diye dua edelim! Yatsı ve sabah namazlarında camide olmağa dikkat edelim ve onların hiç bir şeyine uymamağa gayret edelim!
--Ölünün arkasından kırkıncı günü mevlid okutulması doğru mudur?
--Böyle bir mecburiyet yoktur. Mevlid zâten Osmanlılar zamanında Süleyman Çelebi merhum tarfından yazılmış bir şey... Peygamber Efendimiz zamanında olan bir şey değil... Ölüye mevlid okutulması da dinimizin aslından olan bir şey değildir.
Mevlid, Peygamber Efendimiz'e sevgisini, saygısını, muhabbetini dile getiren bir şiirdir. İnsanlar ilâhileri okur gibi onu okuyorlar. Meselâ ben de geçen gün bir tutturdum, yatıp uyuyuncaya kadar hep dilimde:
Canım kurban olsun senin yoluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed!..
Ne güzel söylemiş Yunus Emre!.. İçimden söyledim durdum. İnsan dayanamıyor güzel olunca, söyleyip duruyor. Mevlid de öyle, bir ilâhinin büyüğü yâni... İlâhiler küçük oluyor, sekiz on satırdan ibaret oluyor. Mevlid de çok satırı olan bir ilâhi gibi...
İlâhi söylenebilir. Çünkü, Peygamberimiz şiir söylenmesini yasaklamadı. Hattâ Hassan ibn-i Sâbit RA'a dedi ki, "Yâ Hassan, müşriklere cevap ver, hicvet onları!.. Cebrâil AS seni de te'yid edecek." diye teşvik de etti.
--Rüya ile hangi şartlarda amel edilebilir?
--Rüya bir şer'î delil, şeriat yönünden bir hüküm kaynağı olamaz. Çünkü, herkes bir çeşit rüya görüyor. O zaman din böyle rüyaya bağlanırsa tepetaklak gider.
"--Ben rüya gördüm şu şöyle... Ben rüya gördüm bu böyle... Ben rüya gördüm namazı bıraktım... Ben rüya gördüm ramazanı yedim..."
Her şeyi görebilir insan... Çünkü şeytan var insanın içinde, nefsi var... Hani düşü bile azıyor rüyada... O halde rüya şer'î delil olmaz, umûmî delil olmaz.
Ama, rüyanın bir de rüya-yı saliha kısmı vardır. Bunun da bir aslı esası vardır. Böyle salih rüya olduğu zaman, o salih rüyayı bir kaç defa görür, ikaz olur. Onlardan da, şeriatin genel çizgisini zedelemeyen bir rüya ise ona riayet edilir. Bazan rahmânî olur, bir işaret olur, bir ikaz olur.
--Sakal bırakmak sünnet... Sakal bırakıp kesmek mi, yoksa her zaman, hergün kesmek mi haramdır?
--Sakalı kesmek, Efendimiz'in tavsiyesine aykırıdır. Hilkati tağyirdir. Bazılarına göre haramdır, bazılarına göre hükmü değişiktir. Kesmemek lâzım!.. Ama memurdur, polistir, askerdir, öğrencidir; mecburdur. O zaman kesiyor ama, Allah'tan af dileyerek kessin; fırsat olduğu zaman sakalını bıraksın.
--"Sakalı bırakırken hanımın müsaadesini almak gerekiyor." diyorlar; doğru mu?
--Doğru değildir. Sakalı kesmek haramdır. Bırakmak gerekli olduğundan... Sorarsanız, "Yapma!" der. Bazı kimselere sorsanız, "Namaz kılma!" der, bazı kimselere sorsanız, "Oruç tutma!" der. (Esad Coşan-Güncel Meseleler)
--Pop aletleriyle dînî ve millî mûsiki olur mu?
--Bu bir akımdır. İnsanlar zaman zaman çeşitli devrelerden geçiyorlar. Meselâ, Türk şiirinde divan şiiri vardır, halk şiiri vardır; bunlar farklıdır. Çeşitli devreler vardır; Tanzimat devresi vardır, Millî Edebiyat devresi vardır, Beylikler Devri Edebiyatı vardır, Osmanlı devresi vardır... Çeşitli edebî akımlar gelip geçiyor. Form, şekil olarak veya vasıta, alet olarak çeşitli şeyler kullanılıyor. Değişebiliyor bunlar asırdan asıra, çağdan çağa... Bölgeden bölgeye bile değişiyor. Karadeniz'in çalgısıyla, İsparta'nınki aynı olmuyor. Başka isimleri, başka şekilleri oluyor. Bu mühim değil, mûsukînin içindeki sözler ve neye hizmet ettiği mühim... Adam yeni bir mûsikî akımına mensub, öyle yaşamış ama, dindarlaşmış. O akım ve üslûb ile dînî eserler veriyor. Olabilir, bu da bir çeşit... Ayakkabıların modası olduğu gibi, elbiselerin modası olduğu gibi... Bir zaman İspanyol modası vardı, paçalar kocamandı. Sonra başka modalar çıktı, blue-jean modası çıktı vs. Mühim olan gayenin tahakkukudur. Yâni İslâm'a hizmet gayesiyle hece vezniyle de olur, aruz vezniyle de olur... Şu şekilde de olur, bu şekilde de olur. Ben şekli önemli görmüyorum, amacı önemli görüyorum. Hangi amaçla yapılmış çalışma; o önemlidir.Bana şahsen garip geliyor. Ben şahsen, bizim klasik ilâhileri seviyorum da, bu modern parçaları biraz garipsiyorum. Belki siz de garipsiyorsunuz. Belki gençler de hoşlanıyor. Zevkler ve renkler tartışılmaz. İstikamet iyi olduktan sonra, niyet iyi olduktan sonra, hizmet edilen alan iyi tarafa doğru olduktan sonra, olabilir.Rasûlüllah SAS'e muhabbeti dile getiriyor, ama şu üslubda... Ne yapalım, o da onun üslûbu!.. Kur'an-ı Kerim'i medhediyor veyahut müslüman kahramanlarından bir tanesini canlandırıyor; tamam, güzel bir şey...
--İslâm'da kâr haddi var mıdır?
--Şu kadar diye sabit bir yüzde yok... Piyasanın genel durumu içerisinde, insaf dairesinde bir kâr olacak. İnsafsızca olmayacak. Adama, "Yâhu beni amma aldatmışsın, belimi bükmüşsün!" dedirtecek tarzda olmayacak. Mâkul bir ölçü içinde olacak. Meselâ, bazan insan bir yerden bir kelepir mal düşürmüş oluyor. "İlle ben bunu yüzde bilmem kaç kârla satacağım!" demesine lüzum yok... Kelepir düşürmüştür, halletmiştir, imar etmiştir; onun kârı serbesttir. Piyasanın normal değerinden; yâni malı bilen, almasını satmasını bilen bir insanın kabul edebileceği bir mâkul fiyatla satacak. Hiç bilmeyen bir insana ikibin liralık şeyi otuz bin liradan sat, parasını aldıktan sonra da kıs kıs gül; İslâm'da böyle şey yok... Ona gabn-i fâhiş derler; yâni büyük bir aldatma... Bu İslâm'da haramdır.Ama, mâkul ölçüler içerisinde, piyasanın şartlarına göre, mal bir azalır, değeri birden yükselir. Gazetelerde her gün okuyorsunuz: Altın düştü, dolar çıktı, mark yükseldi... Bir sürü piyasa hareketleri oluyor. O piyasa hareketleri içinde, normal ölçülerde kârlarını tesbit edebilirler.
--Bir kimse vadesi gelen borcu ödeyemedi. Ne zaman ödeyebileceği de belli değil. Bir başka bir para birimine çevirmek caiz olur mu?
--Karşılıklı konuşarak olabilir.
--Parayı borsa ve hisse senedinde değerlendirebilir miyiz?
--Hissesini aldığı fabrika helâl iktisâdî faaliyet yapıyorsa, olur. Haram iktisâdî faaliyet yapıyorsa, o zaman haram faaliyette bulunan bir şeye ortak olacağı için günah olacağından, olmaz! Faizli işlem yapıyorsa veya bira üretiyorsa, yaptığı işte kusur varsa veya ürettiği şeyde İslâm'a aykırı bir durum varsa, o zaman olmaz. İslâmî usüllere göre çalışıyorsa, böyle bir müessesenin hisse senedini almak câizdir. Ortak olmak demektir. Onları alarak parayı değerlendirmek mümkün...
Fakat ben borsadaki bu hisse senetleri hikâyesini, bu adamların kumara döndürdükleri kanaatindeyim. Amerika'dan aşılama bir moda... Bu işi artık hisse senedi alıp, o fabrikaya ortak olmak tarzında değil de; alıyor, değerlendiği zaman satıyor. Güyâ kâr ediyor ama, çoğu zaman değerini kaybediyor, zarar ediyor. Güzel oynayamıyor borsada, çok kere zarar oluyor.Sağlam yürümek daha iyi... Bildiğiniz insanlarla, samîmî dostlarla iş yapmayı tavsiye ederim.
--Döviz alım-satımı câiz midir? Enflasyondan korunmak için ne yapılmalı?
--Döviz alım-satımı câizdir. Buna sarf derler; yâni paranın bir başka para ile tebdili, değiştirilmesi, exchange câizdir.Enflasyondan korunmak için elde para bulundurmamalı, parayı dâimâ kullanmalı!.. Tek kelime ile söylemek gerekirse, duran para durduğu yerde ağzı açık benzin tenekesi gibidir, uçar gider. Onun için ya parayı çalıştıracaksınız; ya bir hayra sarfedeceksiniz, mânevî kazanç kazanacaksınız; ya bir mala bağlayacaksınız ki, para para olmaktan çıksın, başka bir şeye dönüşsün! Siz de enflasyonun şerrinden kurtulun!..
--Bir kimsenin şahsı için hayat sigortası yaptırması câiz midir?
--Sigorta İslâmî bir müessese değildir. Birileri veriyor, hiç karşılığını almıyor; ötekiler alıyor, istifade ediyor. Gayr-i adil oluyor. Onun için caiz değil... Mecburiyet yoksa yaptırmaması lâzım!..Ama, meselâ arabası var, sigorta olmadan trafiğe çıkartmıyorlar. Böyle mecburiyet olduğu zaman yaptırabilir. Keyfi olarak yaptırmaması lâzım!..
--Devlet zorunlu tasarrufun faizini veriyor. Bu para haram olur mu?
--Haram olur. Bu parayı yememeli!.. Ya almamalı; ya da almak mecburî oluyorsa, alıp hayıra vermeli!.. Kendisinin istifade etmesi haram oluyor.
--Okula gidiyorum, cumayı kaçırıyorum; ne yapmalıyım?
--Tabii bu bir umûmî belâdır. Memleketin üzerine gelmiştir bu gibi şeyler... İbadetleri yapmakta zorluklar oluyor, şartlar zor oluyor. Bütün müslümanların bu zor şartları düzeltmeğe, değiştirmeğe çalışması lâzım gelir. Haksızlığı haklı tarafa götürmeğe çalışması lâzım gelir. Bu arada tabii, bu işi yapamayanlar yapabilmenin şartlarını araştırmalı!.. Mahzuru yoksa cuma günü o vakitlerde gidivermeli... Herhangi bir şekilde kılamıyorsa, o zaman o günün öğle namazını kılması gerekiyor. Kaçırmamağa çalışmalı...
--Nişanlı kişilerin birbirleriyle konuşmalarının hükmü nedir?
--Konuşma olabilir; çünkü, nişanlanmışlardır. Hattâ nişanlamadan bile bir kimse çarşıya pazara çıkıp ciddî bir şekilde alışveriş yapabiliyor. Başkalarıyla örtülü olarak, belli bir ciddiyet dairesinde konuşabiliyor. Ama, nişan nikâh demek olmadığı için, aralarında yine mesafe ve bir ciddiyet olması lâzım! Lâubâlilik olmaması lâzım! Öyle tek başlarına gezmek, ikisi yalnız bir yerde kalmak filân gibi şeyler olamaz.
--Haremlik selâmlığın sınırı nedir? Hanımıyla gelen bir akrabam veya arkadaşımla, tesettüre uygun olarak bir arada oturabilir miyiz?
--Tabii, kendisine nikâh düşmeyen akrabalarıyla oturabilir. Onun dışında nikâh düşenlerle oturmaması, haremlik selâmlık uygulaması uygun olur.
Herhangi bir şekilde eğer oturma mecburiyeti çıkmışsa, o zaman da dış tesettürün tam olması lâzım!.. Yâni, sokaktaymış gibi saçın başın tam örtülü olması lâzım ki, günah olmasın!
--Bir kız, babasının daha sonra izin vereceğini bilirse ve zaruret durumu varsa, babasından habersiz nikâh kıydırabilir mi?
--Nikâh hususunda bizim mezhebimizde esas olan kişilerin kendileridir. Şafii mezhebinde ve bazı mezheblerde velisinin izni de şarttır. Ama her şeyi usûlüyle yapmak için, hakkı olanlara sorarak nikâhı güzel yapmak olabilir. Ama bazan anneler babalar dinsiz oluyor, müslümana vermek istemiyorlar, açık kimseye vermek istiyorlar... Böyle garip durumlar olabiliyor. Esas itibariyle hak kendisinindir bizim mezhebimize göre...
-- İslâm'da kadının tesettürü nasıl olmalıdır?
--İslâm'da kadının tesettürü, el hariç bilekten, ayak bileğinden ayak hariç, yüz hariç her tarafını örtmek tarzında olmalıdır. Fıkıh kitaplarında, fitne bahis konusu olduğunda yüzüne de peçe takarsa iyi olur diye de bir hüküm vardır. Orası mecbur değil ama, fitne olacaksa, bakılacak, sataşılacak vs. gibi durumlar olursa örtmesi iyi olur denmiş.
Örtü bol olacak; el hariç, ayak hariç, yüz hariç bütün vücudunu örtecek, vücudunun hatlarını belli etmeyecek!..
Şimdi --streç diyorlar galiba-- dar bir blue-jean pantolon giyiyorlar; bu tesettür değil!.. Neden?.. Bütün her şeyi belli... Veyahut üstüne dar bir blûz giyiyor, her tarafı belli... Olmaz! Veyahut şeffaf, altı görülüyor. Olmaz!
Bir hadis-i şerifte okumuştuk, Peygamber Efendimiz: "Kâsiyâtün, âriyâtün" diyordu. Ahir zamandaki bazı insanları anlatırken, "Giyinmiş ama çıplak!.." Nasıl giyinmiş ama çıplak?.. Elbisenin kumaşı şeffaf, görünüyor alt tarafı da ondan... Örtecek, altını göstermeyecek, vücut hatlarını belli etmeyecek!.. Yüzü, eli, ayağı hariç her tarafını güzelce kapatması lâzım! İslâm'da örtü böyledir.
--Hocam, ben öyle örtünürsem patlarım!
--Hiç bir şey olmaz. Ben senden daha fazla örtünüyorum. Erkekler daha fazla örtünüyor. Öyle değil mi?.. Erkekler maşaallah kadınlardan daha fazla örtünüyor. Daha az örtünme hakları varken, erkekler daha fazla örtünüyor. Bol giyersin. Bol olduğu zaman havalanır içi, hiç bir şey olmaz. Böyle güzelce örtünmesi lâzım geliyor. Tesettür böyle...
Asıl ince tesettür ise, hassas, tam böyle takvaya uygun tesettür, erkeklerin gözüne hiç görünmemek... En güzeli o... Yâni, giyimli de olsa ortada görünmemek... Erkeklerin gözünün önünde geziyor, çarşıyı dolaşıyor, pazarı dolaşıyor, alışveriş yapıyor, kumaş beğeniyor, başörtü beğeniyor... Sütyenini, acaba bu numarası bana uyar mı, uymaz mı diye sorarak alıyor, ediyor... Olmaz!.. Mümkün olduğu kadar, böyle şeyler yapmayacak. Nazarlara, gözlerin dikildiği bir duruma gelmemeğe gayret edecek. Güzel olanı bu!..
Çarşı pazar işini kocası yapsın, oğlu yapsın, akrabası yapsın...
--E, iyi kumaşı bilemezler!
--Biraz kötü kumaş giy, Allah rızası için!.. İyi tarif et!.. Muvakkat olarak getirsinler; beğenirsen alırsın, beğenmezsen iade edersin... Ama, çarşıya pazara gidip de, elin adamıyla alışveriş, konuşma vs. olmasın.
Ben şimdi hoca olduğum için, zaman zaman gösterip anlatıyorum: Bakın, çarşıya gitmiş şu kadıncağız... Başı örtülü mü, örtülü... Mantosu var mı, var... Bak, biberleri almak için eğildi, neresine kadar görünüyor!.. Tesettür olmuyor. Beyler hanımlarına dikkat edecekler. Altına şalvar giyinecek, eğilse de görünmemesini sağlayacak.
--Uzun mantom var ya, dizimin altında!..
Dizinin altı da zaten nâmahrem... Orasını da göstermemen lâzım, bileğine kadar...
--Naylon çorap giyiyorum!
Naylon çorap örtü değil... Naylon çorap hiç bir şey değil... Ne ısıtır, ne örter. Yalnız bir işe yarar: Parmakların arasında mantar üremesine yarar, kaşıntı yapmağa yarar. Ayağının sırtı kaşınmak isteyen naylon giysin!.. O kadar. Başka bir işe yaramıyor.
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Allah rahmetine erdirsin şalvar giyenleri!.." Erkek için de öyle, kadın için de öyle... Şalvar giydiği zaman eteği isterse açılsın, isterse otursun, ister dizini kaldırsın, ister tarlada çalışsın... Neden bizim Adana'mızda, Urfa'mızda, Antalya'mızda halkımız şalvar kıyafetini benimsemiş?.. Tarlada da çalışıyor, her işi yapıyor. Bol, gayet güzel, gayet rahat... O sıcak şehirlerde, o sıcaklığa rağmen gayet rahat çalışılabiliyor. İslâm'ın tesettürü böyle aziz ve muhterem kardeşlerim!..
--Vadeli satışlarda fiat farkı caiz midir?
--Bu hususta fıkıh alimlerine sorduğumuz zaman, söyledikleri şudur ki: Vadeli satışlarda paranın geç gelmesinden dolayı fiyatı yüksek söylemek mümkündür. Ama, ilk mecliste pazarlık yapılırken:
"--Kaç ayda ödeyeceksin?"
"--Altı ayda ödeyeceğim."
"--O zaman bu malı ben sana şu kadara satarım." diye bu pazarlık konuşması olmuş oluyor. Akit tamam olduktan sonra,
"--Tamam, aldım."
"--Sattım..." dedikten sonra o fiyat değişmez. Altı ay sonra parasını ödeyemese, bir sene sonra ödeyeceğim dese, yine o altı ay sonraki para olur. Yâni, pazarlık yapıp söz kesildikten sonra, fiyat değişmez.
Bu şekilde olursa caiz olur dediler.
--Bir bakkal veresiye defterine, vermiş olduğu malın fiyatını yazmadan sadece cinsini yazabilir mi?
--Mal alındığı zaman fiyatının belli olması lâzım! fiyatı müphem kalırsa alışveriş olmaz. Ya da bu malı sana verdim, bu kadar malı senden alırım demesi lâzım. Meselâ, bir kilo pirince bir kilo pirinç... fiyat belli olmadan şu kadar şey demek olmuyor, alışveriş tamamlanmamış oluyor. Senin aldığın malın fiyatı şudur diyecek ve defterine yazacak. Hem onun defterine yazacak, hem kendi defterine yazacak. fiyatı fazla söyleyebilir. Adam bir ay sonra, iki ay sonra ödeyecek diye, isterse sana şu kadar fiyata satıyorum diyebilir; ama, fiyatı müphem bırakamaz.
ETİKETLER: Arkadaş seçimi, arapça bilmek, bela niye gelir, büyü yapmak, fala inanmak, cennetlik olmak için, cennet, cehennem, inanç, cennette üzüntü yoktur, çocuk isimleri, çocuklara güzel isim koymak, dedikodu nedir, zararları, korunma yolları, dedikodu yapmaya sebepler, dini bilgi yazan kağıtlara hürmet, dini bilgi içeren yazı, çöp, hürmet, hizmet, himmet, Doyduktan sonra Yemek, Günaha tevbe etmek, hased, kıskançlık, çekememezlik, hz. ömer, yüksek vasıfları, şiirleri ve menkıbeleri, hz.ömer r.a, zeytinyağı, ekmek, tuz, sirke, sünnet, ibadetleri bilerek yapmak, ilim, amel, ihlas, imamı rabbani kimdir, iman bilgilerini delilleriyle bilmek farz mı, işlenen günahlara tevbe etmek, işleri yarına bırakmak, iraf, israf nedir, islam felsefesi, islam felsefesi olur mu, kabri ziyaret, hükümleri, kabirdekiler işitirmi, kadınların örtünmesi, örtü, nedir, hükmü, kalbe gelen kötü düşünceler, kötü huylardan kurtulmak, kul hakkı, meyve suları, hükmü, mezhepler hakkında, mezhepler çelişkisi, mezhepler sürtüşmesi, nazar, nazar nedir, namazda sesli okumak, organ nakli, hükmü nedir, nakil, kan bağışı, ölüm halinde neler yapılmalı, ölüm hali, zekaret-i mevt, özür kabul etmemek, sandelyede namaz kılmak, şehid kılmak, hükümleri ve hükmü, peygamber efendimiz, peygamber efendimizin evlilikleri, peygamberimizin ahlakı, sevgili peygamberim serisi, dinle, izle, sevgi nedir, sevmek nedir, dindeki yeri ve önemi, temiz kalbin alametleri, takas nedir, dinimize göre hükmü, uygun namaz kılmak, tadil-i erkan, uyuşturucunun hükmü, yatarken neler yapılmalı, okunacak dualar, yemesi haram olan şeyler, zekat nedir, kimlere verilmelidir, hükmü, hükümleri, abdest nedir, adak nedir, beytullah ne demektir, berat nedir, dört büyük kitabı biliyor musunuz, caiz nedir, bid'at nedir, cennet, cehennem, sırat-ı müstekim, berzah ne demektir, ebedi ve ezeli ne demektir, ecel nedir, ecir nedir, esma-, hüsna nedir, hilye-i şerif nedir, hurafe nedir, hutbe nedir, ibadet nedir, icma nedir, içtihat nedir, iftar nedir, melek ne demektir, mizan nedemektir,