Menzil (TASAVVUF ADRESİNİZ) SiLSiLE - Nefs-i Mülhimme
   
TASAVVUF DİYARI
 





Ana Sayfa
Açıklamalarıyla 99 Esma
Hatim- mukabele
Çeşitli Dualar
Silsile
Tasavvuf Edebiyatı
Tasavvuf Yazıları 
Menkîbeler
İlahiler ve Kasideler
İslâmi Flash
İslami Haberler
İslâm Kütüphanesi
İslami Siteler- TOPLİST
İslami Soru ve Cevaplar
İslami Sözlük
İslami Videolar
Rüya Yorumları- Tabirleri
Kadın 

Popüler
Oyun
Bilgisayar önerilerimiz
ZİYARETÇİ DEFTERİ


AŞERE-İ MÜBEŞŞERE

>>1.Hz. Ebu Bekir
>>2.Hz. Ömer bin Hattab
>>3.Hz. Osman bin Affan
>>4.Hz. Ali Bin Ebu Talib
>>5.Talha bin Ubeydullah
>>6.Zübeyr bin Avvam
>>7.Sa'd bin Ebi Vakkâs
>>8.Abdurrahman bin Avf
>>9.Ebu Ubeyde bin el-Cerrah
>>10.Said bin Zeyd

ASHAB-I SUFFA

>>Bilal-i Habeşî{R.A.}
>>Selmân-ı Farisî{R.A.}
>>Enes bin Malik{R.A.}
>>Hâlid Ebâ Eyyubel-Ensâri{R.A.}
>>Abdullah bin Mesud{R.A.}
>>Huzeyfetul-Yemenî{R.A.}
>>Ebuzer-i Gıfarî{R.A.}
>>Ebuzer-i Gıfarî{R.A.}
>>Ammar bin Yâsir{R.A.}
>>Muaz Bin Cebel {R.A:}
>>Ebud-Derda{R.A.}
>>Ebu Musa el-Eş'ârî{R.A.}
>>Mikdad bin Esved{R.A.}
>>Halid bin Velid{R.A.}
>>Mus'ab bin Umeyr{R.A.}
>>Usame bin Zeyd{R.A.}
>>Erkam{R.A.}

 

 

Tasavvuf ve Tevbe 
Rabıta 
Tevessül ve Vesile 
Allah İle Kul Arasına Girmek 
Kutbul İrşad ve Tasarruf 
Ehl-ibeyt Kimdir 
Mürşide Teslimiyet Kölelik mi? 
Veliye Hürmetin Ölçüsü 
Kerameti İnkar Etmek 
Himmet 
İrşad nedir, Mürşid kimdir?


 

Nefs-i emmâreden pişmanlık duyarak levvâmeye yükselen mümin, bu merhalede de tevbe, istiğfar, günahlardan sakınmak, manevî irşada gönül vermek ve bâzı nefs mücâhedeleriyle mülheme mertebesine vâsıl olur.

Bu mertebede kul, Allah'ın lutfuyla hayır ve şerri hassas bir surette ayırd edebilme ve şehevî duygularının aşırılıklarına direnebilme dirayetine kavuşur. Kalbi Allah'tan gafil kılan her şeyden uzaklaşır. Artık halk nazarındakinden çok, Hak katındaki mevkiinin endîşesiyle dolar, îmânın hakîkatleri kalbde inkişâf halindedir.

Nefsin bu mertebesinin "mülheme" tabiriyle ifâde olunması da Kur'ân-ı Kerîm'deki:
"Nefse ve onu yaratılış maksadına uygun olarak şekillendirip, ona fücur ve takvasını ilham edene andolsun!" (eş-Şems, 7-8) âyetlerinden gelmektedir.
Nefs-i mülheme, ilhama mazhar olan nefstir. Nefsin bu merhalesini yaşayanlar, ilâhî emir ve yasaklara güzelce riâyet bereketiyle, ledünnî hakîkatlerden, marifet ve keşiften de bir nebze nasîbdâr olmaya başlarlar. Kul, aşk ile ruhlar âlemine müteveccih bir hâle gelir, taraf-ı ilâhîden bâzı ilhamlara ve kısmen Rabbânî esintilere mazhar olacak bir kıvama ulaşır. Lâkin bu ilham esintilerinin Rahmânî olup olmadığını anlayabilmek için, bir manevî rehberin kontrolüne mutlak surette ihtiyaç vardır.

Zîrâ girilen mücâhedede nefs mağlûb durumda ise de, yine boş durmayıp rûh-i sultanîyi galip mevkiinden düşürmek için gizli hîle ve vesveselerle kalbi meşgul etmeye devam eder. Bu sebeple mülheme mertebesindekilerin Cenâb-ı Hakk'a tevekkül ve teslîmiyetleri, kâmil mânâda değildir. Yâni zahirî ve fiilî kemâlât, henüz bâtında gerçekleşmemiştir.

Kötü ve çirkin huylar, çoğu kez fiiliyata geçmese de hâlâ mevcûddur. Zahirî sebep ve illetler âleminden hakikat iklîmine henüz geçilememiş ve bu sebeple de tereddüd, kuruntu, gönül darlıkları, vehim ve ihtiraslar tamamen atılıp, teslîmiyetin huzur ve saadetine kavuşulamamıştır. Gönüller, geçim ve ikbâl kaygıları gibi çeşitli tûl-i emellerle muzdariptir.

Bugünün rızkına nail oldukları hâlde yarınki rızıkları için endişe duyarlar. Zahiren Cenâb-ı Hakk'ın "Rezzâk" sıfatını kabul ederlerse de belki farkında olmaksızın, kalben duydukları endişeyle bu sıfat-ı ilâhiyyeye îtimadsızlık mevkiinde kalabilirler. Bu ve benzeri diğer hâllerde de; Allah'ın takdîrine rızâ, O'na teslîmiyet ve tevekkül, -henüz kalben ve tahkîkî olarak gerçekleşmediğinden-, sureta ve taklîdî bir şekilde îfâ edilmektedir.

Yine bu merhalede, nefsin arzu ettiği şeyleri terk edip, istemediklerini yapmak suretiyle, nefs terbiyesinde bir nebze muvaffak olunmuştur. Ancak rûh-i hayvânî mağlûb olmuşsa da rûh-i sultanîden kaynaklanan temiz huylar ve güzel ahlâk henüz tam olarak yerleşmemiştir.

Bunun yerleşmesi, sâdece nefsin hoşlandıklarını terk edip hoşlanmadıklarını yapmakla, yâni sırf riyazet ve mücâhede ile mümkün olmaz. Bunlarla birlikte "zikrullâh'a da ihtiyaç vardır. Fakat kalb, dünyevî endişe ve ihtiraslarla meşgul bulundukça, zikrin safâsına ve netîcede itmi'nâna eremez. Zikrullâhın âdabına riâyetle îfâ edilebilmesi için de ehlullâhın manevî irşâd ve rehberliğine ihtiyaç vardır.
Ne zaman ki kul, bir tedâvî ve telâfî maksadıyla değil de, derin bir zevk ve lezzet hâlinde, aşk ve vecd içinde Rabbini zikretmeye başlarsa, o an zikrin gerçek safâsına nail olur. O zaman Rabbânî ilhamlarla kâinatın sırlarına vâkıf olur, orada sergilenen ilâhî kudret akışlarına hayran kalır ve gönlü mutmain olur.
Cenâb-ı Hakk'ın:
"(Rasûlüm!) Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır." (en-Nahl, 125) buyruğundan hisse almaya başlar, sözleri güzel ve hikmetli olur. Çünkü o, artık ilhama mazhar olmuş bir kuldur.
Bu minvalde mesafe alındıkça da hayvânî ruh, yâni nefs, sultanî rûhun emrine ram olmaya ve bu sayede de süflî temayüllerin iğvâsından kurtulmaya başlar. Müsamaha, sabır ve tahammül gücü artar; tevazu, kanaat ve cömertlikte yüksek bir seviye kazanır.
Ancak bu mertebenin âfeti de, "bir şey oldum" zannına kapılarak gaflet ile kibir ve ucuba sürüklenivermektir. Bu sebeple mülhemedeki bir mümin, dâima ilâhî müşahede altında bulunduğunu bilip, hâl ve tavırlarını tevazu ve fânîlik duygularıyla tâyin etmelidir. Öte yandan dünyâ hayâtını âhiret düşüncesinden gafil olmaksızın mütâlâa edebilecek bir görüş ufkuna ulaşarak, tefekkür-i mevt olgunluğuna bürünmelidir.
Nitekim Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"Ölümü çokça hatırlayın! Çünkü ölümü hatırlamak, (insanı) günahlardan arındırır, dünyâya karşı zâhid kılar. Eğer siz zenginken onu anarsanız, zenginliğin âfetlerini) giderir. Fakirken onu anarsanız, hayatınızdan hoşnûd kılar." (Suyûtî, Câmiu's-Sağîr, I, 47) buyurmuştur.
Nefsi bu mertebeye erişmiş olan bir sâlik, Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-'ın buyurduğu:
"Hesaba çekilmeden evvel kendinizi hesaba çekin. Henüz ilâhî terazide tartılmadan önce amellerinizi bir tartın. Hiçbir amelinizin kendisine gizli kalmayacağı Cenâb-ı Hakk'ın huzuruna çıkmadan evvel, o büyük mahkemeye hazırlanın." (İbn-i Kesîr, Tefsir, I, 27) nasihatlerinin muktezâsını yaşama azmi içinde bulunmalıdır.


   
©Copyright-007-021 ▓®▓ ŝĪĮЅї╚ξ 110 ziyaretçi (148 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol