Menzil (TASAVVUF ADRESİNİZ) SiLSiLE - El-Uksur´da
   
TASAVVUF DİYARI
 





Ana Sayfa
Açıklamalarıyla 99 Esma
Hatim- mukabele
Çeşitli Dualar
Silsile
Tasavvuf Edebiyatı
Tasavvuf Yazıları 
Menkîbeler
İlahiler ve Kasideler
İslâmi Flash
İslami Haberler
İslâm Kütüphanesi
İslami Siteler- TOPLİST
İslami Soru ve Cevaplar
İslami Sözlük
İslami Videolar
Rüya Yorumları- Tabirleri
Kadın 

Popüler
Oyun
Bilgisayar önerilerimiz
ZİYARETÇİ DEFTERİ


AŞERE-İ MÜBEŞŞERE

>>1.Hz. Ebu Bekir
>>2.Hz. Ömer bin Hattab
>>3.Hz. Osman bin Affan
>>4.Hz. Ali Bin Ebu Talib
>>5.Talha bin Ubeydullah
>>6.Zübeyr bin Avvam
>>7.Sa'd bin Ebi Vakkâs
>>8.Abdurrahman bin Avf
>>9.Ebu Ubeyde bin el-Cerrah
>>10.Said bin Zeyd

ASHAB-I SUFFA

>>Bilal-i Habeşî{R.A.}
>>Selmân-ı Farisî{R.A.}
>>Enes bin Malik{R.A.}
>>Hâlid Ebâ Eyyubel-Ensâri{R.A.}
>>Abdullah bin Mesud{R.A.}
>>Huzeyfetul-Yemenî{R.A.}
>>Ebuzer-i Gıfarî{R.A.}
>>Ebuzer-i Gıfarî{R.A.}
>>Ammar bin Yâsir{R.A.}
>>Muaz Bin Cebel {R.A:}
>>Ebud-Derda{R.A.}
>>Ebu Musa el-Eş'ârî{R.A.}
>>Mikdad bin Esved{R.A.}
>>Halid bin Velid{R.A.}
>>Mus'ab bin Umeyr{R.A.}
>>Usame bin Zeyd{R.A.}
>>Erkam{R.A.}

 

 

Tasavvuf ve Tevbe 
Rabıta 
Tevessül ve Vesile 
Allah İle Kul Arasına Girmek 
Kutbul İrşad ve Tasarruf 
Ehl-ibeyt Kimdir 
Mürşide Teslimiyet Kölelik mi? 
Veliye Hürmetin Ölçüsü 
Kerameti İnkar Etmek 
Himmet 
İrşad nedir, Mürşid kimdir?


 
El-Uksur´da
Emir Abbas Halim Paşa Hazretlerine
Havâ ağırdı, fakat, pek dokunmuyordu sıcak;

Gurûba vardı esâsen yarım sa´at ancak.

Yakındı sâhile mihmânı olduğum mesken;

Yavaş yavaş iniverdim ağaçlı bir tepeden.

O, Nîl´i koynuna çekmiş yeşillenen, vâdî,

-Ki yok hazan safahâtında ömrünün ebedî-

Önümde, zümrüde benzer, yığın yığın mevecât,

Saçıp saçıp uzuyor: Sanki bir serâb-ı hayât?

Şu imtidâda bakın, var mı yâl ü bâline eş?

Bu yâl ü bâli bütün gün kucaklıyan o güneş,

Ki Nîl´i şarkına almı da garba geçmişti;

Ufukta son lemeâtıyle parlıyor şimdi...

Fakat ziyâsına hâlâ tahammül imkânsız.

Solumda bir büyücek hunna var ki yapyalnız...

Zemîni haylice mâil de olsa, çâresi ne?

Büründüm artık onun zıll-i pâre pâresine.



Bu noktadan ne müheyyic fezâya doğru nazar!

Birer kanat iki sâhilde yükselen ovalar:

Nigâh uzandı mı bir kerre dûş-i sâhirine,

Hayâl uçup gidiyor başka âlemin birine!

Zemîne şimdi, o gündüz alev saçan, âfâk

Ilık ılık döküyor bir havâ-yı istiğrâk.

Gülümsüyor yüzü artık muhît-ı reyyânın.

Muhâtı, çünkü, semâdan inen bu çağlayanın.

Deminki samte bedel hande çınlıyor yer yer:

Gülümsüyor koca vâdî, gülümsüyor tepeler;

Gülümsüyor suyu tırmanmak isteyip öteden,

Uzun kürekli kayıklarla bir büyük yelken;

Gülümsüyor beriden gölgeler döküp Nîl´e,

Otel binâları etvâr-ı imtinânıyle;

Gülümsüyor kıyılardan beş altı hatve kadar

İçerde, ipli sırıklarla işleyen kuyular;

Gülümsüyor suyu kırbayla aktaran fellâh;

Gülümsüyor bunu ömıünde görmeyen seyyâh;

Gülümsüyor çalılıklarla örtülen dereler;

Gülümsüyor sayısız tarlalarla meşcereler;

Gülümsüyor karılar, başlarında topraktan,

Güğüm kılıklı birer kap, dönerken ırmaktan:

Gülümsüyor derelerden balık tutan, çıplak

Çoluk çocuk suyu kepçeyle aktarıp durarak...



Sabahleyin dolaşıp gördüğüm o heykeller

Ki sermediyyete çılgın zavallı hırs-ı beşer,

-Kulûba nakşedecek yerde yâd-ı rahmetini -

Fezâya kazmak için zıll-i bî-kerâmetini;

Dikip de her kayadan bin hayâta seng-i mezâr,

Bu korkuluklara vahşetle vermiş istikrâr

Ki secdeler edecekmiş ayaklannda zemîn;

ki arşı titretecekmiş alınlarındaki çîn!

Fakat zaman denilen dest-i kibriy-yı mehîb

Bu kahramanları etmiş ki öyle bir te´dîb:

Ne enf-i nahveti kalmış kırılmadık, ne kolu!

Civâr-ı ibreti enkâz-ı lâşesiyle dolu.

Ne çehrelerde mehâbet, ne cebhelerde gurûr;

Silik hutûtuna çökmüş bütün meâl-i fütûr.

Adâletin bu kadar bî-aman tecellîsi

Nigâh-ı zâire vernıekte merhamet hissi.



Evet, mezârı o heykellerin uzaktı bana;

Şu var ki mün´atıf oldukça gözlerim o yana,

Gülümsüyor diyorum onların da çehreleri.

Gülümsüyor koca bir ma´bedin uzakta yeri.

Gülümsüyor sağa baktıkça karşıdan "Karnak´;

Gülümsüyor o sütunlar ki, Nîl´e müstağrak,

Zılâl-i ra´şe-nümâsıyle oynuyor emvâc.

Gülümsüyor, dağınık başlannda altın tâc,

Semâya fırça vuran hunnalar sevâhilden.



Oturmuş olduğum âsûde sath-ı mâilden,

Biraz yukardaki çardak biçimli gölgeliği,

Nasılsa görmek için kalkayım, dedim... Ne iyi!

Fransız, İngiliz, Alman, on üç kadar seyyâh!

Üçer beşer küme olmuşlar: İnliyor akdâh!

Birincilergülüyor... Çünkü ceyb-i meşhûnu,

Yerinden oynatıyor kâinât-ı medyûnu.

"Sedan" düşündürecek olsa olsa maskarayı...

Refâh unutturur insâna en derin yarayı.

İkinciler gülüyor, hem de hakkıdır, gülecek:

Cihan bir emrine âmâde... "Öl!" desin, ölecek.

Tutuşturup bütün akvâmı karşıdan bakıyor!

Çelikle taş vuruşurken herif çubuk yakıyor.

Üçüncüler gülüyor, çünkü zûr-i bâzûsu,

Ne derse "doğr!" denen bir kefil-i nâmûsu;

Beşer ki kuvveti bahşetmiyor henüz hakka;

Ne çâre var onu kuvvetle almadan başka?

Zebun musun? Yalınız ağlamak senin hakkın!..



Evet, bu sâha-i cûşun, bu cûş-i ezvâkın

İçinde ben, yalınız ben zavallı gülmüyorum...

Oturmuş ağlıyorum, ağlasam da ma´zûrum:

Vatan-cüdâ gibiyim ceddimin diyârında!

Ne toprağında şu yurdun, ne cûybânında,

Bir âşina sesi, yâhud bir âşinâ izi var!

Sadâma beklediğim aksi vermiyor ovalar.

Bileydim ey koca ,Şark ey cihân-ı dûrâdûr,

Senin nerendeki evlâdının nasîbi huzûr?

Başın belâlara girmiş; elin, kolun pâmâl;

İçinden esti mi bir gün hevâ-yı istiklâl?

Gürür müyüm diye karşımda müslüman yurdu,

Bütün diyârını gezdim, ayaklarım durdu...

Yabancı sesleri geldikçe reh-güzârımdan,

Hep inkisâr-ı emel taştı rûh-i zârımdan!

Vatan-cüdâ olayım sînesinde İslâm´ın...

Bu âkıbet, ne elîm intikâmı eyyamın!

Benim ki yaşlıyım artık düşük kolum, kanadım;

Bu intikamı çalışsın da alsın evlâdım.

Ufukta şimdi güneş sönmek üzre sallanıyor:

Şu var ki çehresi hâlâ parıl parıl yanıyor.

Biraz geçince, şuâ´ât-ı vâpesîniyle,

Dikildi geldi de karşımda, ansızın Nîl´e,

Sularla esnemiyen bir amûd-i nûrânûr.

Fakat bu zıll-i mübâhî, bu intibâ´-ı vakûr

-Ki çok zaman kalacak sandım imtidâdından-

Beş on dakîkada Nîl´in silindi yâdından!

Yazık o gölge de milyarla zıll-i nâ yâba,

Katılmak üzre atılmış meğer bu girdâba!



Görünmüyor güneş artık önünde perde cibâl;

O şimdi başka ufuklardan etti arz-ı cemâl.

Acıklı rûhunu mağrib hazîn hazîn döktü;

Zemîne şâm-ı garîban yavaş yavaş çöktü.

Değişti çehresi Nîl´in: Önümde az kumral;

Deminki zıll-i sütûnun yerinde pek koyu al;

Biraz ilerde, fakat, âdetâ karanlıktı.

Bu reng-i mâteme dağlar da aşinâ çıktı:

Karardı baktım uzaktan dumanlı cebheleri.

Ridâsı, mağribin artık kucaklamıştı yeri.

Demin gülümseyen afakı tülledikçe zılal,

Uyandı ruh-I garibimde bir halal-I muhal:

Cihan-I samiti karşımda ağlıyor sandım?

O gölgelikten inip nura doğru tırmandım?
El-Uksur´da


Emir Abbas Halim Paşa Hazretlerine
Havâ ağırdı, fakat, pek dokunmuyordu sıcak;

Gurûba vardı esâsen yarım sa´at ancak.

Yakındı sâhile mihmânı olduğum mesken;

Yavaş yavaş iniverdim ağaçlı bir tepeden.

O, Nîl´i koynuna çekmiş yeşillenen, vâdî,

-Ki yok hazan safahâtında ömrünün ebedî-

Önümde, zümrüde benzer, yığın yığın mevecât,

Saçıp saçıp uzuyor: Sanki bir serâb-ı hayât?

Şu imtidâda bakın, var mı yâl ü bâline eş?

Bu yâl ü bâli bütün gün kucaklıyan o güneş,

Ki Nîl´i şarkına almı da garba geçmişti;

Ufukta son lemeâtıyle parlıyor şimdi...

Fakat ziyâsına hâlâ tahammül imkânsız.

Solumda bir büyücek hunna var ki yapyalnız...

Zemîni haylice mâil de olsa, çâresi ne?

Büründüm artık onun zıll-i pâre pâresine.



Bu noktadan ne müheyyic fezâya doğru nazar!

Birer kanat iki sâhilde yükselen ovalar:

Nigâh uzandı mı bir kerre dûş-i sâhirine,

Hayâl uçup gidiyor başka âlemin birine!

Zemîne şimdi, o gündüz alev saçan, âfâk

Ilık ılık döküyor bir havâ-yı istiğrâk.

Gülümsüyor yüzü artık muhît-ı reyyânın.

Muhâtı, çünkü, semâdan inen bu çağlayanın.

Deminki samte bedel hande çınlıyor yer yer:

Gülümsüyor koca vâdî, gülümsüyor tepeler;

Gülümsüyor suyu tırmanmak isteyip öteden,

Uzun kürekli kayıklarla bir büyük yelken;

Gülümsüyor beriden gölgeler döküp Nîl´e,

Otel binâları etvâr-ı imtinânıyle;

Gülümsüyor kıyılardan beş altı hatve kadar

İçerde, ipli sırıklarla işleyen kuyular;

Gülümsüyor suyu kırbayla aktaran fellâh;

Gülümsüyor bunu ömıünde görmeyen seyyâh;

Gülümsüyor çalılıklarla örtülen dereler;

Gülümsüyor sayısız tarlalarla meşcereler;

Gülümsüyor karılar, başlarında topraktan,

Güğüm kılıklı birer kap, dönerken ırmaktan:

Gülümsüyor derelerden balık tutan, çıplak

Çoluk çocuk suyu kepçeyle aktarıp durarak...



Sabahleyin dolaşıp gördüğüm o heykeller

Ki sermediyyete çılgın zavallı hırs-ı beşer,

-Kulûba nakşedecek yerde yâd-ı rahmetini -

Fezâya kazmak için zıll-i bî-kerâmetini;

Dikip de her kayadan bin hayâta seng-i mezâr,

Bu korkuluklara vahşetle vermiş istikrâr

Ki secdeler edecekmiş ayaklannda zemîn;

ki arşı titretecekmiş alınlarındaki çîn!

Fakat zaman denilen dest-i kibriy-yı mehîb

Bu kahramanları etmiş ki öyle bir te´dîb:

Ne enf-i nahveti kalmış kırılmadık, ne kolu!

Civâr-ı ibreti enkâz-ı lâşesiyle dolu.

Ne çehrelerde mehâbet, ne cebhelerde gurûr;

Silik hutûtuna çökmüş bütün meâl-i fütûr.

Adâletin bu kadar bî-aman tecellîsi

Nigâh-ı zâire vernıekte merhamet hissi.



Evet, mezârı o heykellerin uzaktı bana;

Şu var ki mün´atıf oldukça gözlerim o yana,

Gülümsüyor diyorum onların da çehreleri.

Gülümsüyor koca bir ma´bedin uzakta yeri.

Gülümsüyor sağa baktıkça karşıdan "Karnak´;

Gülümsüyor o sütunlar ki, Nîl´e müstağrak,

Zılâl-i ra´şe-nümâsıyle oynuyor emvâc.

Gülümsüyor, dağınık başlannda altın tâc,

Semâya fırça vuran hunnalar sevâhilden.



Oturmuş olduğum âsûde sath-ı mâilden,

Biraz yukardaki çardak biçimli gölgeliği,

Nasılsa görmek için kalkayım, dedim... Ne iyi!

Fransız, İngiliz, Alman, on üç kadar seyyâh!

Üçer beşer küme olmuşlar: İnliyor akdâh!

Birincilergülüyor... Çünkü ceyb-i meşhûnu,

Yerinden oynatıyor kâinât-ı medyûnu.

"Sedan" düşündürecek olsa olsa maskarayı...

Refâh unutturur insâna en derin yarayı.

İkinciler gülüyor, hem de hakkıdır, gülecek:

Cihan bir emrine âmâde... "Öl!" desin, ölecek.

Tutuşturup bütün akvâmı karşıdan bakıyor!

Çelikle taş vuruşurken herif çubuk yakıyor.

Üçüncüler gülüyor, çünkü zûr-i bâzûsu,

Ne derse "doğr!" denen bir kefil-i nâmûsu;

Beşer ki kuvveti bahşetmiyor henüz hakka;

Ne çâre var onu kuvvetle almadan başka?

Zebun musun? Yalınız ağlamak senin hakkın!..



Evet, bu sâha-i cûşun, bu cûş-i ezvâkın

İçinde ben, yalınız ben zavallı gülmüyorum...

Oturmuş ağlıyorum, ağlasam da ma´zûrum:

Vatan-cüdâ gibiyim ceddimin diyârında!

Ne toprağında şu yurdun, ne cûybânında,

Bir âşina sesi, yâhud bir âşinâ izi var!

Sadâma beklediğim aksi vermiyor ovalar.

Bileydim ey koca ,Şark ey cihân-ı dûrâdûr,

Senin nerendeki evlâdının nasîbi huzûr?

Başın belâlara girmiş; elin, kolun pâmâl;

İçinden esti mi bir gün hevâ-yı istiklâl?

Gürür müyüm diye karşımda müslüman yurdu,

Bütün diyârını gezdim, ayaklarım durdu...

Yabancı sesleri geldikçe reh-güzârımdan,

Hep inkisâr-ı emel taştı rûh-i zârımdan!

Vatan-cüdâ olayım sînesinde İslâm´ın...

Bu âkıbet, ne elîm intikâmı eyyamın!

Benim ki yaşlıyım artık düşük kolum, kanadım;

Bu intikamı çalışsın da alsın evlâdım.

Ufukta şimdi güneş sönmek üzre sallanıyor:

Şu var ki çehresi hâlâ parıl parıl yanıyor.

Biraz geçince, şuâ´ât-ı vâpesîniyle,

Dikildi geldi de karşımda, ansızın Nîl´e,

Sularla esnemiyen bir amûd-i nûrânûr.

Fakat bu zıll-i mübâhî, bu intibâ´-ı vakûr

-Ki çok zaman kalacak sandım imtidâdından-

Beş on dakîkada Nîl´in silindi yâdından!

Yazık o gölge de milyarla zıll-i nâ yâba,

Katılmak üzre atılmış meğer bu girdâba!



Görünmüyor güneş artık önünde perde cibâl;

O şimdi başka ufuklardan etti arz-ı cemâl.

Acıklı rûhunu mağrib hazîn hazîn döktü;

Zemîne şâm-ı garîban yavaş yavaş çöktü.

Değişti çehresi Nîl´in: Önümde az kumral;

Deminki zıll-i sütûnun yerinde pek koyu al;

Biraz ilerde, fakat, âdetâ karanlıktı.

Bu reng-i mâteme dağlar da aşinâ çıktı:

Karardı baktım uzaktan dumanlı cebheleri.

Ridâsı, mağribin artık kucaklamıştı yeri.

Demin gülümseyen afakı tülledikçe zılal,

Uyandı ruh-I garibimde bir halal-I muhal:

Cihan-I samiti karşımda ağlıyor sandım?

O gölgelikten inip nura doğru tırmandım?

   
©Copyright-007-021 ▓®▓ ŝĪĮЅї╚ξ 51 ziyaretçi (110 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol