Resul-i Ekrem’in aşkıyla yanan gönüller, ziyaret esnasında, O’nun selamına karşılık verme ve gül yüzünü görme şerefine ererek, hayatlarının en güzel anlarını yaşamışlardır.
Onlardan birisi de Seyyid Ahmed er-Rıfai (ks) Hazretleridir. Bu güzen insan hacca gider. Hac vazifesini yerine getirdikten sonra Medine’ye, Varlığın Baş Tacı’nın şehrine yönelir. Uzaktan şehir gözükünce devesinden inip, bir ömür boyu hasretiyle gözyaşı döktüğü Sevgili’nin huzuruna büyük bir edep ve aşkla yürümeye başlar. Dünyanın en güzel sohbetine katılmak için, muhabbet ve coşkuyla gelen sahabe gibi Ravza-yı Mutahhara’ya girer.
Başı önünde… Baktığı an, sanki o nur fışkıran Cemal-i Nebi’yi görecek gibi kabr-i saadete doğru yürür. Kabrin önüne gelince ilan-ı aşk edercesine “es-Selamu aleyke ya Ceddi!” der. İşte tam o sırada, uzaklardan hasretle ve yüreği aşkla yanarak gelmiş bu zata, hazır bulunanların da duyacağı şekilde Efendimiz, mübarek kabrinden “Aleyke’s selam ya veledi!” diye karşılık verir. Herkes bu Muhammedi sesle coşmuştur… Rıfai Hazretlerinin iştiyakı o kadar artar ki, yüce huzurda diz çökerek:
- Uzakta iken benim yerime, “varıp toprağını öpsün” diye hep ruhumu gönderiyordum. Şimdi bu devlet bedenime de nasip oldu Efendim! Uzatın mübarek elinizi öpeyim, diye yalvarır.
Rasulullah Efendimiz (sas) böyle hasret dolu bir dileğe lutufta bulunmaz mı?.. O nurani, gül kokan mübarek elini uzatır ve Rıfai Hazretleri öpme şerefine nail olur… Orada bulunanlar bu manzara karşısında mest ü hayran olurlar ve cuşa gelenlerin “Allah!.. Şefaat Ya Rasulallah!” nidaları semaları doldurur…
Evliyaullah’tan Hac Hikayeleri, Veysel Akkaya, Sufi Kitap