BAĞIŞLAYAN, BAHŞEDEN, KARŞILIKSIZ VEREN manalarına gelen el-VEHHAB ismi Kur’an’ı Kerim’de üç defa geçmekte. (Ali İmran 8, Sad 9,35) Aşkımızın meyvesi olan çocuklarımızı bize bağışlayan, kuru topraklardan rahmetiyle bizlere yiyecek ve içecekler bahşeden el-VEHHAB’a iman edenler: “Ey Rabbimiz, bize hidayet verdikten sonra kalplerimizi eğme ve bize katından rahmet ver. Sen karşılıksız verensin” (Ali İmran diye dua ederler.
VEHHAB’ın kendilerine verdiği nimetleri karşılıksız olarak Allah’ın kullarına verirler ve gönüllerindeki Hak ve halk sevgisini artırırlar.
“Veriyoruz ama layık mı değil mi bilemiyoruz” demeyin. Sadakalar mü’mine, kafire ve hayvanlara verilir. Aç köpeği sulayan kadının cennetlik olduğunu Peygamberimiz haber verir. (Müslim, Selâm,154) Vermek insana huzur verir, ama biz bu zevki tatmak için vermeyeceğiz. Allah rızası için vereceğiz.
“Onlar (Mü’minler) sevmelerine rağmen yemeklerini fakire, yetime ve esire yedirirler. Biz ancak Allah rızası için yediririz. Sizden bir karşılık ve teşekkür istemeyiz” derler. (K.K: İnsan 8-9)
Batılı siyasiler, askerler ve gazeteciler, Sırpların elindeki Müslüman esirlere işkence edildiğini, Müslümanların elindeki Sırp esirlere işkence edilmediğini, insanca muamele edildiğini görünce düşündüler. Aynı ırkın insanları, aynı okullardan diploma almışlar ama biri zalim, zorba öbürü düşmanını esir edince İslam’ca davranıyor. İşte aradaki Müslüman-Hristiyan farkı ortaya çıkıveriyor. Kur’an’ın bir ayeti batılı uzmanların gözlerini İslam’a çeviriveriyor.
|