Tasavvufun Maksadı
Tasavvuf yoluna girmekten maksat, dinimizin inanılmasını emrettiği hususlara inancı artırmak, güçlendirip pekiştirmektir. Tasavvuf yoluna girmekle, delillere dayalı olan iman yakînen bilinir, hissedilir hale gelir. Topluca kabul ettiğimiz inanç esaslarının ayrıntıları da anlaşılmaya başlanır.
Mesela, Allah Tealâ ve Tekaddes Hazretleri’nin varlığı ve birliği, önce delillere dayanarak veya başkalarından duyulanı kabul ederek bilinir ve bu kadarıyla bir yakîn oluşur. Tasavvuf yoluna girildiğinde ise, delile dayalı olan veya taklit yoluyla kazanılan bu iman keşfe ve müşahedeye dayalı imana dönüşür. Allah’ın varlığına ve birliğine iman en mükemmel biçimde, şüpheye yer bırakmayan kesin ve doyurucu bir şekilde elde edilmiş olur. Diğer inanç esaslarını da buna göre değerlendirebilirsin.
Tasavvufun bir başka maksadı da, dinin çizdiği sınırlara severek ve içtenlikle bağlı kalmayı sağlamak, nefs-i emmarenin çıkardığı zorlukları ortadan kaldırmaktır.
Bu fakirin kesin inancı şudur: Tasavvuf yolu dinin hizmetçisidir, asla dinin esaslarına ters düşmez. Ben bu konuyu kitaplarımda ve risalelerimde geniş biçimde açıkladım. Bu gayeyi gerçekleştirebilmek için, tasavvuf yolları içinde en uygun ve yerinde olanı ise Nakşibendîlerin yoludur. Çünkü bu yolun büyükleri Sünnet’e bağlı kalmayı ve bid’atlerden kaçınmayı değişmez bir ilke edinmişlerdir.
Bu sebepledir ki herhangi bir şekilde bir manevi hal ortaya çıkmasa da, Sünnet’e bağlı olmayı büyük bir nimet olarak görüp sevinirler. Sünnet’e bağlılıkta bir eksiklik gördüklerinde ise birtakım haller ortaya çıksa da buna hiç değer vermezler.
İyilerle Birlikte Olmak
Aziz dostum! En iyi nasihat, dindar kimselerle, dinin esaslarına bağlı insanlarla oturup kalkmak, hep onlarla beraber olmayı tavsiye etmektir. Dindarlık, dinin emirlerine bağlılık ise Ehl-i Sünnet yolu üzere olmaktır. Yollar arasında kurtuluşa erecek olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat yolunda olanlardır.
Büyüklerin yolu budur. Bu yolda gitmeyenlerin kurtuluşa ermeleri imkânsız, o büyüklerin görüşlerini kabul etmeksizin felah bulmaları muhaldir. Ayet ve hadisler, aklın ortaya koyduğu deliller, keşfe dayalı bilgiler hep bu gerçeği doğrulamaktadır. Bunun aksini düşünmek mümkün değildir.
Büyüklerin yolundan, Sırat-ı Müstakim’den bir arpa boyu ayrılan kimseyle oturup kalkmanın öldürücü bir zehir olduğunu herkes bilmelidir. Bunlarla oturup kalkmak yılanlarla arkadaşlık yapmaya benzer. Dinî duyarlılığı olmayan ilim talebeleri, hangi kesimden olurlarsa olsunlar, din soyguncularıdır. Onlarla arkadaşlık yapmaktan şiddetle kaçınmak gerekir. Bilesin ki, dinimizin başına gelen bütün fitne ve fesadın yegâne sebebi, üç kuruşluk dünya için ahiretlerini heba eden bu kimselerin uğursuzluklarıdır.
Yolun Büyüğü
Nakşibendî şeyhlerinin büyüklerinin huzur halleri süreklidir. Gelip geçici huzur halinin onların yanında bir kıymeti yoktur. Bu sebeple Nakşibendî büyüklerinin kemâli ve nisbeti bütün kemâl ve nisbetlerin üstündedir. Bu husus bizzat bu yolun büyükleri tarafından ifade edilmiştir.
Bu yolda, “son mertebenin ilk mertebeye indirilmesi” önemli bir özelliktir. Buna “sonucun başa konulması” derler. Bu konudaki önderleri Rasulullah s.a.v.’in saha-besidir. Sahabe-i kiram, Sevgili Peygamberimiz’le olan ilk sohbetlerinde son mertebede ele geçecek olan üstünlüklere eriştiler. Bu da, son merhalenin ilk merhaleye indirilmesinden kaynaklanmaktadır.
Sevgili Peygamberimiz’in velayeti bütün peygamberlerin velayetinden üstün olduğu gibi, Nakşî büyüklerinin velayeti de bütün evliyanın velayetinden üstündür. Nasıl olmasın ki; onların velayeti Sıddık-ı Ekber’e dayanır. Evet, büyük şeyhlerden bazıları da bu nisbete erişmişlerdir. Fakat bu da Sıddık-i Ekber’den iktibasla olmuştur.
Bu yüce Nakşibendî yolunun üstünlüklerinden söz etmemiz taliplileri bu yola teşvik etmek içindir. Yoksa ben kim, onun üstünlüklerinden söz etmek kim!
İbadette Öncelik
Kardeşim! Bir hadis-i şerifte Rasul-i Ekrem s.a.v. şöyle buyurur:
“Allah Tealâ’nın bir kuldan yüz çevirdiğinin işareti, o kişinin kendisini ilgilendirmeyen işlerle meşgul olmasıdır.” (Beyhakî, ez-Zühd; Ebu Nuaym, Hilye; İbn Abdülber, et-Temhîd)
Bir farzı yerine getirmeyi bırakarak nafileyle meşgul olmak mâlâyanî ile, yani lüzumsuz bir işle uğraşmak sayılır. Hatta bazen nafile ibadetler yapılırken nice sakıncalı durumlara düşülmekte veya farzlar ihmal edilmektedir. Bu yüzden herkesin durumunu ciddi bir biçimde gözden geçirip değerlendirmesi gerekir.
Akıllı olana bir işaret bile yeter!
Velilerin Kerametleri
Allah Tealâ’nın veli kullarının kerametleri haktır. Onların olağanüstü işleri gayet çok olduğundan, keramet sahibi olmak velilerin devam edegelen adeti haline gelmiştir. Bu kerametleri inkâr eden kimse hem herkesin kabul ettiği ilmi, hem de zorunlu ilmi inkâr etmektedir.
Kerametlerle peygamberlerin mucizelerinin birbirine karıştırılmaması gerekir. Zira peygamberlerin mucizeleri nübüvvetten, velilerin kerameti ise nübüvvete bağlılıktan kaynaklanır. Velilerin nübüvvet iddiası olmadığı gibi, peygamberlere bağlılıklarını kabul edip, ikrar ederler. Böyle olunca da inkârcıların iddia ettiği gibi aralarında bir karışma ihtimali yoktur.